Prag Gezilecek Yerler: Yurtdışına Açılan İlk Kapı

Prag Gezilecek Yerler: Yurtdışına Açılan İlk Kapı

Bu kadar insan yanılıyor olamazdı. Prag için hangi kaynağı açsak, hangi fotoğraf yorumunu okusak bize geçen duygu, bu şehrin masallar diyarını andıran, orta çağ mimarisinin en güzel örneklerini sunan büyülü bir dünya olduğuydu. Büyüsünü yitirmeye başlayan gerçek dünyamızda, bize anlatılan bu masalsı şehri görmek, iki gece üç günümüzü Çekya’nın dillere destan başkentinde geçirmek, bir nevi farz olmuştu diyebiliriz. Üç günlük bir planda, rahatça Prag’da gezilecek yerleri görebilir, sadece eski şehrin sınırlarında kalmayıp, bu insanlar nerede yaşıyorlar, nerede yiyorlar, nerede çalışıyorlar diye kendinize sorduğunuz sorulara cevap bulabileceğiniz bölgeleri de keşfedebilirsiniz. Prag’ın ziyaretçilerine sunduğu görsel muazzam. Her birini incelediğinizde ayrıntılarında boğulabileceğiniz binaları, pastel renkleriyle hiç de sırıtmayan bitişik nizam evleri, çanları, kubbeleri, köprüleri ile yavaşça çekim alanına gireceğinize eminiz. Ancak, bütün güzelliğinin bilincindeki bu şehir, hiç tükenmeyecek ziyaretçilerinin de farkında olarak birtakım noktalarda orta halli gezginlerin kalplerini kırmaya meyilli. Daha açık konuşmak gerekirse, 40-60₺ arası değişen müze giriş ücretleri bizi gücendiren başlıca husus oldu. Bir de kışın gerçekleşen bir Prag ziyaretinden bahsediyorsak, kasvetinden hiç kurtulamadığımız şehirde, gerçek dünya ile harikalar diyarı arasındaki eşiği biz geçemedik. Bütün bu kişisel izlenimler bir tarafa, üç günde Prag’da neler yapabilirsiniz onlara bakalım. Tabi Prag gezi rehberini oluşturmadan önce bazı ön bilgileri de not edelim.

Prag Hakkında Genel Bilgiler

  • Çekya’nın para birimi Çek Korunası. İlk bakışta Çek Korunası Türk Lirasına göre daha değersiz görünse de aklınıza ucuz bir tatil gelmesin. Klasik bir Avrupa tatili bütçesi Prag seyahati için de geçerli olacak.  1₺ yaklaşık 0.183 CZK eş değer (siz kuru yine de kontrol edin). İstanbul’da Çek Korunasını temin edebileceğiniz en güzel adres Eminönü tarafları. Prag şehir merkezinde Euro bozdurabileceğiniz gibi, bazı dövizcilerden direkt TL de çevirebilirsiniz. Ancak bu dövizcileri bulmak vakit kaybetmenize sebep olacaktır. Yine de bakmak isterseniz “Franz Kafka’s Head” in bulunduğu Charvatova Caddesi ve Narodni Caddesi üzerindeki pasajlarda TL çeviren dövizciler var.
Kafka s Head
  • Prag’da çeşme suyu içilebiliyor. Ancak ben çeşme suyu içemem derseniz, sularınızı süper marketlerden almanız konusunda ısrarcıyız. Bakkal formatlı Mini Marketlerden alacağınız suya 75CZK ödemek istemezsiniz.
  • Prag Havalimanı ile şehir merkezi arası ulaşım zahmetli görünse de oldukça kolay. 119 ya da 100 numaralı otobüsler sizi metro istasyonuna kadar götürüyor. Buradan da metroya aktarma yaparak merkeze ulaşıyorsunuz. Yolculuğunuz yarım saat kadar sürüyor. Bu hususta dikkat etmeniz gereken biletinizi sadece otobüsün içindeki makinalardan onaylatmak. Havalimanından çıkarken bilet alabileceğiniz makinalar var. Ancak şehre adım atar atmaz yanınızda bozuk para olmadığını varsayarsak, danışmadan nakit olarak da bilet alabilirsiniz. Yarım saat, bir saat ve 90 dakikalık ya da tam günlük bilet seçenekleri mevcut. Havalimanı-şehir merkezi hattını 119 nolu hat üzerinden kısaca anlatırsak:

Terminal 1’den 119 nolu otobüse binin. Nadrazi Veleslavin durağında inip (son durak) yeşil metro hattının Depo Hostivar yönüne bindiğinizde (MA) merkeze ulaşacaksınız. Oteliniz muhtemelen Staromestska, Malostranska ya da Mustek duraklarına yakın bir yerlerde olacaktır. Değilse de dert etmeyin ve otelinizin yakınlarından geçen bir tramvaya atlayın.

  • Eğer üç gününüz varsa, Prag’ı yaya olarak keyifle gezebilirsiniz. Ancak vaktiniz daha kısıtlıysa, küçük bir tramvay katkısı işleri hızlandıracaktır. Üç günlük bir ziyaret için Praha 1, Praha 7 ve Praha 8 bölgeleri arasında mekik dokuyabilirsiniz.

Batı Yakası:

Prag’ın ilk akla gelen simge yapısı Charles Köprüsü’nün batı yakasında kalan bölge, birçoklarına göre Prag’ın en güzel kısmı. Özellikle Prag’da sınırlı vaktiniz varsa tavsiyem, Prag Kalesi’ne tramvay ile gidip, kale dönüşü yürüyerek Mala Strana bölgesini gezmeniz yönünde olacak. Peki batı yakasında sizi neler bekliyor?

Prag Kalesi ve Çevresi:

Prag fotoğraflarında illa ki denk geldiğiniz, tepeden şehre bakan heybetli bir katedral ve onu çevreleyen duvarlar. Prag Kalesi tam olarak böyle bir yer. Burası sanki bir şehir prototipi. Kale içine kurulmuş bir yaşam alanı, ya da daha sonradan etrafı çevrilerek kale denmiş bir yerleşim yeri. Prag Kalesi’ne gittiğiniz zaman aynı zamanda St.Vitus Katedrali, St. George Bazilikası, Altın Yol (Golden Lane), Powder Kulesi, Rosenberg Sarayı ve kale ile ilgili birkaç müzeyi de ziyaret etme şansı buluyorsunuz. Tabi ki her birinin giriş ücreti ayrı. Ancak isterseniz sizin için oluşturdukları bilet tarifelerine göz atıp, paket biletlerden alabilir, isterseniz her biri için tek tek bilet alabilir, isterseniz hiç bilet almadan, sadece kaleye girebilir ve bu kocaman kompleksi dışarıdan ziyaret edebilirsiniz. Bu kararı, güvenlik kontrolünü geçip, kalenin avlusuna adım attığınızda verebilirsiniz. Bilet almasanız bile, kale sınırlarının sonuna kadar yürüdüğünüzde, Prag’ı panoramik izleyebileceğiniz bir gözlem noktası ile karşılaşacaksınız. Kale ile ilgili birkaç not düşmek gerekirse şunları söyleyebiliriz:

Prag Kalesi’nden Manzaranız
  • Kale Avrupa’nın en geniş alana yayılmış kalesi olması sebebiyle Guinness Rekorlar Kitabı’na girmiş. Tarihi 9.yy’a kadar uzanıyor. Bohemya krallarına ve ailelerine ev sahipliği yapan kale, cumhuriyetin kurulmasının ardından da devlet başkanlarının rezidansı konumuna gelmiş.
  • Altın Yol (Golden Lane) denen, bir zamanlar kaleyi savunmakla görevli olan askerlerin, hizmetlilerin yaşadığı minik sokaktaki 22 No’lu evde 1916-1917 yılları arasında Franz Kafka yaşamış.
Prag Kalesi Yerleşkesi 🙂

**Sabahın erken saatlerinde Prag Kalesi’ni gezip, kahvenizi, kalenin arkasında kalan ancak turistlerin pek de uğramadığı Novy Svet adlı minik sokakta bulunan Kavarna Novy Svet’te içmenizi öneriyoruz. Kahve molanızın ardından yaklaşık 15 dakika yürüyüş ile Strahov Manastırı’na ulaşabilirsiniz.

Prag Kalesi: Prag Noel zamanı ziyaret edilebilecek güzel rotalardan bir tanesi

Mala Strana:

Batı yakasının en hareketli, en turistik noktalarını çevreleyen bölgede, Prag’da gezilecek yerler listenizde yer alan birçok adrese tik atmış olacaksınız. İster Prag Kalesi’nden ister Strahov Manastırı’ndan dönüşte uğrayın, Nerudova Sokak’ından geçerek, batı yakasının merkezine ulaşın (Malostranske Namesti). Şehrin bu yakası Eski Şehir Meydanı’na göre çok daha sessiz. Turistlerin birçoğu konaklamak için köprünün diğer yakasını seçse de Mala Strana’da birçok otel ve geleneksel Çek Mutfağı sunan restoranlar bulabilirsiniz. 

Nerudova Sokak

Lennova Zed (Lennon Duvarı): John Lennon’ın Prag’ı hiç ziyaret etmeyip, adına şehirde bir duvar bulunması kulağa biraz garip gelebilir. Çek Cumhuriyeti’nin bir zamanlar Çekoslovakya’nın bir parçası olduğunu ve komünist rejim ile yöneltildiğini aklımızda tutarsak, Lennon’dan daha çok O’nun simgelediği yaşam tarzını, düşünce yapısını, hayat görüşünü yücelten bir duvar olarak ortaya çıkmış. 1980 yılında Lennon’ın öldürülmesinin ardından, Beattles’ın şarkı sözlerinin yazılması ile renklenen duvar, bugün ikonik yerlerden biri haline gelmiş. Şimdilerde önünde fotoğraf çektirmek için türlü türlü pozlar verdiğimiz yerlerden biri olan duvarın ilk yazıları, totaliter rejime karşı koymaya çalışan, kendi hayallerini anlatan genç Çekler tarafından yazılmış. Dönemin polisleri, duvarı ne kadar temizlemeye çalışsalar da bu konuda başarılı olamamışlar. İfade özgürlüğünün sınırlı olduğu ortamda, bir duvar üstünden bunu gerçekleştirmek, belki birçoğumuza anlamsız gelebilir, ancak belli ki birileri için işe yaramış.

Lennon Duvarı

Çok uzaklaşmadan Kafka Müzesi’ni gezmeyi ihmal etmeyin. Müzenin yanında Gingerbreadman satan küçük dükkâna (Pernikovy Panacek) kayıtsız kalamayacağınıza eminiz. Ayak üstü bir “gingerbreadman”e hayır demeyeceksiniz. Prag Kalesi’ne çıkarken Nerudova Caddesi üzerinde Gingerbread Museum adında bir dükkan daha var, ancak bizce Kafka Müzesi’nin içindeki daha başarılı. Müzenin tam karşısında Prag’ın en dar sokağı Najuvezsza Praska Uliczka’ya da bakabilirsiniz.

Karlova Street

Kampa Adası: Haritayı büyütmediğiniz ya da dikkatle incelemediğiniz takdirde ada olduğunu asla fark edemeyeceğiniz, Vltava Nehri’nin batı yakasında incecik bir kanalla ile ayrılmış bir alan olan Kampa’da yapılabilecek en güzel aktivitelerden biri, güzel havalarda nehir kenarının tadını çıkarmak. Bizim gibi kışın buralardaysanız, kasvetli Prag fotoğrafları çekebilir, üşümeye başladığınız anda Kampa Müzesi’ni ziyaret edebilirsiniz. Kampa Müzesi, 20.yy’da Orta Avrupa’da ortaya çıkan eserleri sergileyen bir modern sanat müzesi. Frantisek Kupka ve Otto Gutfreund sergileri daima oradalar. Çekya’yı ziyaret etmek aynı zamanda bir zamanların Doğu Bloğu ülkelerinden birini de ziyaret etmek anlamına geldiği için, Prag müzelerinde bu döneme ait birçok eser bulabilirsiniz. Konu ilginizi çektiyse KGB ve Komünizm Müzeleri de ilginizi çekebilir.

Manzaralarınız hep bu tarz

Charles Köprüsü ile Prag’ın doğusuna geçiyoruz. Kuşkusuz Prag’ın en çok fotoğraflanan, üstünden binlerce turist geçen köprüsü bütün kalabalığına rağmen bence Prag’ın en güzel noktası. Turist olup turist gibi gezmekten hoşlanmamaya başladığımız şu günlerde, Charles Köprüsü’ne burun kıvırmak pek de aklıma yatmıyor. Köprünün iki ucunda bulunan o heybetli iki kule (batı yakasındaki Lesser Town Bridge Tower, doğu yakasındaki Old Town Bridge Tower) arasındaki, üzerini mesken tutmuş sokak sanatçıları ve yapımları 1700’li yıllarda başlamış gotik heykelleri ile renklenen bu yol, geçeceğiniz en güzel turistik köprülerden biri. Orijinal adı Judith Köprüsü’ymüş. 1342’deki sel felaketinde ağır hasar gören köprünün yerine bugünkü Charles Köprüsü inşa edilmiş. Üstündeki heykellerin birçoğu ise çağdaş sanatçılar tarafından yenilenmiş. Orijinalleri ise müzede. Orijinal Judith Köprüsü’ne ait bir parça görmek isterseniz Bradac’ın kafasına bakabilirsiniz.

Charles Köprüsü: Old Town Bridge Tower

Doğu Yakası’nın Kalbi: Stare Mesto

Çoğumuzun ilk yurtdışı seyahatinde Prag’ı tercih etmesine büyük katkısı bulunan eski şehir bölgesinin çoğunluğu oluşturduğu ve biraz da Yahudi Mahallesi’nin otantikliği ile iç içe geçen bölgeyi gezmek hem kolay hem keyifli. Buradaki başlıca duraklar Staromestske Namesti ve Josefov.

Stramestske Meydanı

Stramestske Meydanı ve çevresi adeta bir paket program şeklinde hızla gezebileceğiniz müze ve binalardan oluşuyor. Eski Meydan’da dikkatleri üstüne çeken, önce hangisine bakacağınızı şaşıracağınız binaların başında Astronomik Saat Kulesi, Tyn Kilisesi ve Ulusal Galeri geliyor. Saat Kulesi restorasyon çalışması nedeni ile görsel şöleni biraz kesintiye uğratsa da Tyn Kilisesi bütün kudretiyle orada. Hemen yanındaki Ulusal Galeri’nin (National Gallery-Kinsky Palace) dış cephesi bile görmeye değer.

Stare Mesto

Ulusal Müze’nin komşusu Gallery of Art Prague’da ne var ne yok diye bakmadan geçmeyin. Çünkü Salvador Dali, Andy Warhol ve Alfons Mucha isimlerinden en az birinin ilginizi çekeceğine eminim. Her bir sergi 170CZK, iki veya üç sergi için bilet almak isterseniz küçük bir indirim oluyor.

Gallery of Art Prague: Andy Warhol

**Şehrin göbeğinde değişik bir mekân arayanlara, kan şekerlerini yükseltmek için Prague Handmade Chocolate’ı öneriyor, içiniz yeterince bayıldıysa Republica Coffee’de sert bir kahveye davet ediyoruz.

Astronomik Saat Kulesi

Klementinum:

Tadilatta olması nedeni ile kapısından döndüğümüz Klementinum, Prag’da kesinlikle görmeniz gereken yerlerden biri olmaya aday. Marianske Meydanı’nda bulunan Klementinum’u, ziyaretçiler için çekici kılan barok tarzı kütüphanesi olsa da Astronomik Kule, Meridyen Salonu ve eğer bir etkinlik yoksa Aynalı Şapel de görmeye değer. Bu noktada en büyük temennimiz tadilatların bir an önce bitmesi ve sadece avluyu gezip dönmek zorunda kalmamanız. Aksi takdirde pişmanlıklar listenize üst sıradan gireceğine eminiz.  Giriş ücreti: 250CZK

Çok büyük bir teselli değil ama olur da giremezseniz, Klementinum’un ile aynı meydanı paylaşan Belediye Kütüphanesi’nde Slovak artist Matej Kren tarafından 1995 yılında Sao Paulo Bienali’nde sergilenmek için tasarlanan kitap kulesini ziyaret edebilirsiniz.

Kitap Kulesi: Belediye Kütüphanesi

Prag’a gelip de bu köprülü şehirde nehir kenarında yürümeden olmaz diye düşünüyorsanız Klementum ziyaretinin hemen ardından kendinizi nehir kıyısına atın ve güneye doğru yürümeye başlayın. Kontrast renklerle boyanmış ancak hiç rahatsız etmeyen binalarla dolu Smetanova Caddesi üzerinde yarım saatlik bir yürüyüşün ardından karşılaşacağınız “Dans Eden Ev” ile önemli bir “turistik zafere” imza atmış olacaksınız.

National Theatre

Dans Eden Ev (Tancici Dum)’in ortaya çıkışı, bu arazinin Hollandalı bir sigorta şirketi tarafından satın alınması ve buraya yapılacak bina için mimar ve tasarımcı Vlado Milunic ve Frank O. Genry’i seçmeleri ile alakalı. İsminden de anlayabileceğimiz gibi mimarlar, ünlü dansçılar Ginger Roser ve Fred Astaire ikilisini ilham alarak projeye hayat vermişler. Bulunduğu bölgedeki diğer yapılar ile birlikte değerlendirildiğinde, bizce oldukça alakasız görünen binada bir otel ve Prag manzaralı lüks bir restoran bulunuyor. Tavsiyemiz vakit kaybetmeden binanın hemen önünden köşeyi dönün ve Karlova (Charles) Meydanı’ndan da geçerek Ulusal Müzeye (Narodni Muzeum) ulaşın.

Dans Eden Ev

**Köşeyi dönmeden önce biraz daha yürüyüp I Need Coffee’de bir kahve molası verebilirsiniz. Oteli bu bölgede olanlar varsa kahvaltı seçeneğini La Petite France’da değerlendirebilir.

Sokak gibi sokak !

Vaclavske Meydanı, Prag’ın hareketli noktalarından bir tanesi. Yeni şehrin merkezi olduğu kadar Prag tarihine iz bırakan toplumsal hareketlerin toplanma noktası da bu meydan olmuş. Öyle ki 1948 yılında komünizme destek naraları da bu meydanda atılmış, 1989’da komünizme son vermek için ortaya çıkan Kadife Devrim destekçileri de bu meydanda toplanmış. Meydanı takip eden yol boyunca göreceğiniz oteller, banka binaları çoğunlukla İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra inşa edilmiş. Savaş demişken, malum Prag’ın tarihi de pek hareketli. Detaylı bilgi isteyenler meydandaki Soğuk Savaş Müzesi’ne uğrayabilirler. Prag’da KGB Müzesi, Komünizm Müzesi, Soğuk Savaş Müzesi derken konuya fazlaca zaman ve bütçe ayırdığınız düşünüyorsanız, biraz alan değiştirip Mucha Müzesi’ne gezmek doğru hamle olabilir. Art Nouveau’nun en bilindik isimlerinden olan Alphons Mucha, ismi ile kulağa ne kadar İspanyol gelse de bir Çek.

**Komunizm Müzesi’ne gidenler; Ema Espresso Bar’a çok yakın olduğunuzu unutmayın.

Namesti Republiky Civarı: Eski kent ile yeni kent arasında kalan, eski kale hendeğinin olduğu bölgenin dönüştürülmesiyle ortaya çıkmış bir meydan. Prag’ın iki büyük alışveriş merkezi burada bulunuyor. Prag bir hayli ortaçağ kenti olduğu için buradaki yapılar tabi ki çok daha yeni. Belediye Binası bunlardan en yenileri. 1900’lerde inşa edilmiş. Bu bölgeyi ziyaret etmenizdeki bir başka motivasyon da Noel Pazarlarının bir kısmının burada kuruluyor olması.

Namesti Republky

Josefov: Eski Şehrin kuzeyinde, Yahudi Müzesi, Yahudi Mezarlığı ve birçok sinagogun bulunduğu mahallenin ismi, bölgede yaşayan Yahudilerin yaşam şartlarını iyileştirmek için çaba sarf eden İmparator Joseph’den geliyor. Yahudi mahallesini gezmek keyifli olduğu kadar biraz da pahalı. Sinagoglara, mezarlığa ve müzeye girmek istiyorsanız 500CZK vererek hepsini kapsayan bir bilet almak ekonomik olacaktır. Dilerseniz her biri için ayrı bilet alabilirsiniz. Sinagoglara giriş ücreti 200CZK. Josefov’da dolaşırken kaçırmak istemeyeceğiniz birkaç detay olabilir. İspanyol Sinagog’unun hemen yanındaki Kafka Anıtı ve hemen arka sokağında bulunan Cubist House.

Josefov biraz fazla pahalı bir mahalle…

** Prag seyahatiniz bir kış gününe denk geldiyse Cubist House’un olduğu sokakta, Mansson’s Bakery’de mola verip, sımsıcak bir soğan çorbası içmenizi öneriyorum. Adres: Bílkova 8, 110 00 Praha 1-Josefov-Staré Město, Çekya

Kuzeyde Biraz Yeşil, Biraz Panoromik Prag ve Biraz Daha Müze

Letna Park (Letenske Sady): Hem Prag’ı tepeden izleyeyim hem de param cebimde kalsın derseniz, Letna Park doğru adreslerden bir tanesi. Dev metronomu, meşhur bira bahçesi ile de Praglıların sıkça gittikleri hem şehrin yanı başında hem de şehirden uzaktaymışsınız illüzyonunu başarıyla yaratan parkı, gezi listenize eklemeniz isabet olur. Parkın içinde göreceğiniz Hanavsky Köşkü’nü ilk bakışta müze sanabilirsiniz. Biz söyleyelim sadece bir restoran. Hanavsky Prensi, köşkü Prag şehrine bağışlamış. Köşk, önceleri parka gelen ziyaretçiler için barınak işlevi görse de daha sonra restoran olarak hizmet vermeye başlamış. Sunduğu Prag manzarası açısından İstanbul’un Boğaz manzaralı restoranları gibi düşünebilirsiniz.

Letna Park: Prag Manzarası

Letna Park’taki dev metronom, kapanan bir devre gönderme yaparcasına 1991 yılında yerleştirilmiş. 1962 yılında, dinamitle yıkılmasından beri şehri Stalin heykeli değil, bu kocaman metronom izliyor.

Ulusal Teknik Müze (Narodni Techinicke Muzeum): Letna Park ile sınırları bir cadde ile ayrılan müzedeki objeler ne kadar “teknik” se bir o kadar da nostaljik. Havacılık, otomotiv, demir yolu taşımacılığındaki ilerlemeyi sadece araçlar üzerinden değil, afişler ve başka belgelerle de gösteren bir müze.

Giriş Ücreti: 190CZK (Fotoğraf çekmek isterseniz 100CZK daha vermeniz gerekiyor).

Ulusal Teknik Müze

**Bu bölgede kahve içmek isterseniz Ye’s Kafe, Cafe Letka, Solista Esspresso Bar diyerek seçenekleri üçe indiriyoruz.

Herkese keyifli gezmeler.