Budapeşte Yeme-İçme Rehberi: Biraz Lokal Mutfak, Biraz Güzel Kahve, Biraz Her Telden

Budapeşte Yeme-İçme Rehberi: Biraz Lokal Mutfak, Biraz Güzel Kahve, Biraz Her Telden

Budapeşte’nin kabarık gezilecek yerler listesine, kabarık bir yeme-içme sayfası da eklemek gerek. Bu şehir, bir turistin üç dört gününü keyifle geçirmesi için her şeyi sunuyor. Başlıktan da tahmin edebileceğiniz gibi bu yazı bir nerede ne yiyelim yazısı. Macar mutfağı bu yazının konusu değil. Onun için ayrı bir başlık açmak gerekiyor. Çünkü hem Orta Avrupa hem Doğu Avrupa hem de Osmanlı mutfağından etkilenen Macar mutfağı, biraz yakından tanımayı hakkediyor. Macar mutfağını seversiniz ya da size hiç hitap etmeyebilir. Ancak “gulaş”tan fazlası olduğu inkâr edilemez bir gerçek.

Budapeşte çok dinamik bir şehir. Ülkenin tarih boyunca değişen sınırları, işgalleri, yıkımları, yeniden inşası içinde var olmaya çalışan her kültürün tutunduğu ve kendini yeniden ürettiği alanlardan biri de mutfak. Bir çeşit kültürel hafıza.

Lokal mutfağın modern yorumlandığı restoranlar, şehrin tarihine tanıklık eden asırlık kafeler, dünyanın ritmine ayak uyduran yeni nesil kahveciler, bir Fransız fırınından çıkmışçasına lezzetli kruvasanlar, Macar ve orta doğu mutfağının birleşimi restoranlar, ayak üstü atıştırmalık sokak lezzetleri… Budapeşte’de hepsi var. Bu her telden yeme-içme serüveninde en sevdiklerim bu yazıda.

Budapeşte Kahve & Brunch & Fırın

Aran Bakery: Budapeşte’nin Eski Yahudi Mahallesi olarak bilinen, 7. Bölgesi’nde minicik bir dükkân. Ancak yediğiniz en iyi kruvasanlar listesine hızlı giriş yapabilecek kadar büyük lezzetler sunuyor. Aran, İrlanda dilinde ekmek anlamına geliyormuş ve bu fırının çıkış hikayesi de İrlanda’da başlıyor. Neyse ki Aran Bakery Budapeşte’de ve İrlanda’ya göre çok daha rahat ulaşabileceğimiz bir köşede her sabah 07:30’da açılıyor.

Vaj: Şehrin turistik kalabalığının biraz uzağında, Turos Taska’sının (peynirli üzümlü çörek) hayranı oldukça fazla, yeni nesil mekanlardan biri. Kruvasan ve benzeri ürünleri de bulabileceğiniz, yanına güzel kahveyle güne başlayabileceğiniz bir adres.

Lui: Fırından yayılan mis gibi kokularla Fransa’da kruvasan almaya gelmiş gibi hissettiren her türlü artisan fırına varım diyorum ve Budapeşte’nin en yeni adreslerinden Lui’yi listenize almanızı öneriyorum.

Double Shot Partisan Coffee: Her gün 08:00-16:00 arası, gün boyu kahvaltı konseptinde hizmet veren ve menüleri hem lezzetli hem ucuz hem de gün sonuna kadar tok tutabilecek yeterlilikte. Avokado, mantar tostları, Türk kahvaltısı yorumları, bowl seçenekleri ve tatlı ile güne başlamayı sevenler için pişman etmeyecek bir yer.

Dorado Cafe: Dorado’yu size tavsiye etmemin sebebi, çok geniş bir menüsü olmamasına rağmen, sundukları ürünlerin tazecik, porsiyonlarının kocaman ve lezzetli olması. Budapeşte’de hem lokallerin hem de turistlerin çok sevdiği yerlerden biri. Sabah açılır açılmaz gidince, çalışanların neden bu kadar erken geldiniz tavrını kişisel algılamayın. Öyleler!

Meron Budapest: Aziz Stephan Katedrali’nin çevresinde deneyebileceğiniz yerlerden bir diğeri Meron. Ben size kahvesini tavsiye edeceğim ancak, biz kahvemizi içerken diğer masalara giden kahvaltı tabaklarından da gözümü alamayınca kahvaltı için de uğranabileceğine kanaat getirdim. Mekânın ferahlığı da cabası.

Espresso Embassy: Aziz Stephan Katedrali’nin çevresindeyken, Budapeşte’nin en eski üçüncü dalga kahvecilerinden biri Espresso Embassy’nin adını anmamak haksızlık olur. Özellikle kış günlerinde Budapeşte’deyseniz nitelikli kahve durakları her zaman kurtarıcı olacaktır.

Cookie Beacon: Budapeşte’nin en turistik adreslerinden biri Cookie Beacon. Gerçekten başarılı Egg Benedict’leri için uğramaya değer. Ancak çok geçe kaldığınızda kapıda uzun bir kuyruk görme ihtimaliniz yüksek. Biraz instagrramable noktalardan biri. Özellikle güne tatlıyla başlamayı sevenler, fındık kremaları, pankekler ve büyük porsiyonlara hayır diyemeyenler daha mutlu ayrılacaklardır. Arkasında Barselona’dan Budapeşte’ye uzanan bir hikayesi olan Cookie Beacon, adından da anlaşılacağı üzere, bol kalorili kurabiyelerle de zaaflarınıza oynamayı çok iyi başarıyor.

Budapeşte’nin Tariki Kafe- Barları

Café Gerbaud: 1858 yılında Henrik Kugler tarafından açılan kafenin Gerbaud adını alması sonraki yılların hikayesi. Peşte’nin en büyük meydanlarından birinde, Budapeşte’nin meşhur keklerinin en lezzetli yorumlarını tadabilirsiniz. Kugler, 1882’de Paris seyahatinde tanıştığı Emil Gereaud ile ortak olduktan sonra, Gerbeaud zaman içinde kafeyi devralmış. Buranın en meşhuru Gerbeaud keki. Markalaşan keki, Budapeşte’de başka yerlerde de deneyebilirsiniz. Ancak yine de orijinal tarifi denemek isteyenler Gerbeaud’ya uğrasın.

Central Grand Café: 1887 yılında açılmış ve konum olarak Budapeşte Üniversitesi Kütüphanesi’nin yanında olması sebebiyle, akademisyenlerin ve siyasi figürlerin buluşma noktası olmuş. Temelleri Central Kafe’de atılan birçok sivil ve siyasi oluşum var. Bu kafeler artık sadece kahve ve içki içtiğiniz mekanlardan ziyade restoran hizmeti de sunan yerler. Şehirle bütünleşen tarihleri ve ünleri, fiyatları da biraz etkilemiş. Herhangi bir yerde yiyip içtiklerinize göre biraz daha fiyatlı oldukları için tatlı-kahve deneyimi bence yeterli oluyor.

New York Café: 1894 yılında açılan kafe, yazarlar ve editörler arasında çok meşhurmuş. İkinci Dünya Savaşı’nda hasar almasına rağmen 1954 yılında Hungaria adıyla tekrar açılmış. New York Café adıyla bugünkü ihtişamına tekrar kavuşması 2006 yılında olmuş. New York Kafe, kelimenin tam anlamıyla TURİSTİK. 8-9 Euro bandındaki kahveleri, altın tozu serpiştirerek sunulan versiyonlarıyla 12€’ya kadar çıkabiliyor. Önünde uzanan kuyruğu, içeride yükselen insan uğultusunu ve hatırı sayılır bir hesabı da göze alırsanız bir turistik aktiviteyi hakkıyla tamamlamış olursunuz. Sizi New York Café’den soğutuyormuş ya da ukala bir indirgemecilik yapıyormuşum gibi görünmek istemem. Çünkü saydığım her şeyi yaparak, içeride en meşhur Macar tatlılarından bir “Somloi Galuska” nın en lezzetli versiyonlarından birini yedim. Üstelik kafenin ihtişamı beni de çok etkiledi. Özetle, evet yüzlerce turistle ultra turistik bir yerdesiniz. Ancak bütçe ve zaman sıkıntınız yoksa, Budapeşte’de bir kere gitmeye değer.

Mathild Cafe & Cabaret: 1901 yılında Belvarosi Kavrhaz adıyla açılmış. Elizabeth Köprüsü’nün girişine inşa edilmiş muhteşem bina, sosyal sınıf ayırt etmeksizin her kesimin buluşma adresi olmuş. Askerler, doktorlar, memurlar, gazeteciler gibi farklı meslek gruplarından, farklı kültürel çevreden herkesin yolu Mathild’de kesişmiş. İkinci Dünya Savaşı sonrası, depolarında kalan kahve stoğuyla kapılarını açan ilk yerlerden biriymiş.

Ruszwurm Confectionery: Şu ana kadar hep Peşte tarafındaki tarihi mekanlardan bahsettik. Bu konuda Buda’da akla gelen ilk adres ise Ruszwurm. Hem de 1827’deki açılış tarihiyle Budapeşte’nin en eskisi olarak listeye giriyor. Ruszwurm’un tarihini okumak neredeyse şehrin tarihini okumak gibi. Çok da büyük olmayan işletmede oturacak bir yer bulamazsanız bile, Ruszwurm’un meşhur keki “creamy” ya da Macaristan’ın meşhur keklerinden Eszterharzy, Dobos Kek’i paket yaptırabilirsiniz. Mekânın büyük anne evlerini hatırlatan tadındaki mobilyaları, dantel kaplı masaları örtüleri dikkatinizi çekecektir. Ancak sıranızı beklerken asıl inceleyeceğiniz, iki yüz yıllık kiraz ağacından yapılmış tezgâh olsun.

Budapeşte Sokak Lezzetleri:

Retro Langos: Hamura taptığımız bir mutfaktan geldiğimiz için benim için Macar mutfağının en sevilen öğelerinden biri kuşkusuz bizim mini pişilerimizin dev hali langos. Kocaman bir hamur kızartmasının üzerine peynir, ekşi krema ve sarımsakla servis edilen bir kızartma ve karbonhidrat canavarı. İsterseniz soğan, domates, zeytin, mantar gibi yan ürünler de ekletebilir ya da dev pişiyi en sade haliyle kemirebilirsiniz. Retro Langos ise Budapeşte’de klasikleşmiş bir yer. 2011 yılında Arany Janos Metro İstasyonu’nun çıkışında bir büfe olarak açılan Retro Langos, özellikle alkol üstü kazınan mideler, ayak üstü atıştırmak isteyenler ve zamanla da turistler arasında popüler olmuş. Büfe, metro çalışmaları yüzünden yer değiştirmek zorunda kalınca, bugün gördüğümüz Langos Bistro fikri doğmuş. Şu an bir büfeden daha büyük olsalar da işler bir büfe mantığıyla, aynı hızla ilerliyor.

Belverosi Disznotoros- Kiraly Utca: Hem ucuz olsun hem lezzetli olsun hem de üstüne bir de Anthony Bourdain referansı olsun. Bence Belverosi Disznotoros’u tercih etmek için yeterince haklı sebep var. Klasik sosis tabaklarının yanında tavuk eti de bulabileceğiniz, turşu, pilav ve patates gibi yan lezzetlerle kendi menünüzü oluşturabileceğiniz self servis bir restoran.

Street Food Karavan: 7. Bölge’de meşhur ruin bar Szimpla Kert’in bitişiğinde küçük bir ara sokakta toplanmış tezgahlarda hamburgerden, hotdog’a, langos’tan uzak doğu ve meksika mutfağına kadar sokak lezzeti deyince aklınıza gelen en temel yiyecekleri bulabileceğiniz, minik avlusunda oturabileceğiniz açık hava yemek alanı. Szimpla’nın atmosferi Karavan’a da yansımış. Mini bir açık hava partisindeymiş gibi hissedeceğiniz ve tezgahlardan birine teslim olacağınız bir sokak.

Budapeşte Restoranları

Roseinstein Vendeglo: Sizi turistik merkezin biraz dışına çıkaracak ancak bu zahmete değecek, hem Macar mutfağının klasiklerini hem de Yahudi mutfağını deneyebileceğiniz çok güzel bir restoran Roseinstein. Macar mutfağında gulaştan çok daha fazlasının olduğunu gösterecek bir aile işletmesi. Restoranın duvarında gördüğüm Al Pacino fotoğrafının bu yorumla bir ilgisi yoktur.

Getto Gulyas: Söz konusu yeme,içme ve eğlence ise Budapeşte’nin 7. Bölgesi, Eski Yahudi Mahallesi en cool mekanların toplandığı bölge. Getto Gulyas da o cool restoranlardan bir tanesi. Merkezden uzaklaşmadan ama turistik şovlara da düşmeden hem Macar mutfağını hem de Yahudi mutfağını tadabileceğiniz neo lokal bir işletme. Rezervasyonsuz yer bulmak hayli zor.

Kafe Kör: Budapeşte’nin en turistik köşesinde, Aziz Stephan Bazilikası’na çok yakın ancak bir o kadar güzel kamufle olmuş bir restoran. Kafe Kör, aslında turistik sayılabilecek ama en azından ülkemiz turistleri arasında henüz ünü yayılmamış bir işletme. Geleneksel dekorasyonu, duvardaki tahtada yazılı günlük menüsü, her daim menüde bulabileceğiniz ördek, kaz ve tavuk etleri bir tarafta turist olduğunu tahmin ettikleriniz, takım elbiseli, işten çıkmış ya da öğle arası yemek yiyen kurumsal Macarlar diğer tarafta… Tüm bu minik detaylarla Peşte’nin merkezinde harika bir yemek deneyimi sunuyor Kafe Kör. Gulaş, tavuklu paprika, soslu ördek göğsü ve kaz ciğeri gibi et yemeklerini muhakkak denemenizi öneririm.

Strudel House: Strudel’a her ne kadar Avusturya’dan aşina olsak da Macar mutfağında en çok tüketilen tatlılardan biri. Muhtemelen baklava, patates kızartması, yoğurt gibi bazı yiyeceklerin arkasındaki kısır tartışma Avusturya ve Macaristan arasında strudel üzerinden ilerliyor. Budapeşte’de güzel strudel yiyebileceğiniz yerlerden biri Strudel House. Ancak Strudel House, aynı zamanda geleneksel Macar mutfağını tadabileceğiniz, gulaştan, balık çorbasına, ördek, kaz ciğerinden vegan seçeneklere uzanan geniş menüsü ve tatlı dekorasyonu ile merkezden uzaklaşmadan kaliteli yemek yiyebileceğiniz yerlerden bir tanesi.

Dobrumba: Et yemek istemiyorsunuz ve fast food tüketmeye de sıcak bakmıyorsunuz, o halde en iyi alternatif Yahudi Mahallesi’nde Orta Doğu mutfağını keşfetmek. Dobrumba, mezeleri ve sebzeli çorbaları ile bu keşifte uğrayabileceğiniz mekanlardan biri. Mezelerinin lezzeti, servislerinin yavaşlığını kapatıyor. Rezervasyon yapmaya çalışın ancak yapamasanız da şansınızı kapıda deneyebilirsiniz. Mezelerin arasında ne alaka diyebileceğiniz bir patatas bravas var ki lütfen sipariş edin.

Mazel Tov: Budapeşte’nin en dinamik bölgesi Yahudi Mahallesi’nde Akdeniz ve Orta Doğu mutfağını birleştiren Mazel Tov’un keyifli bahçesine yemek için uğramasanız bile kokteyl menüsünü denemek için gidebilirsiniz. Bence, atmosferinin yemeklerinden bir adım daha önde olduğu yerlerden biri. Muhtemelen okuyacağınız birçok Budapeşte yemek rehberinde de karşınıza çıkacak Mazel Tov. O yüzden gitmeye karar verdiyseniz rezervasyonu ihmal etmeyin.

Twenty Six Budapest: Budapeşte listemizi, şehrin en popülerlerinden biriyle kapatalım. Günün her saati her öğün için uğrayabileceğiniz, bizim kokteyl için tercih ettiğimiz ancak yine de dayanamayıp ortaya söylediğimiz birkaç aperatifle de mutlu ayrıldığımız yerlerden bir diğeri. Budapeşte’nin “instagrammable” restoranlarından biri olarak ön yargılarımızla birlikte gidip hem sosyal medyamızı hem de kendimizi memnun ettiğimiz bir tercih oldu.

Budapeşte yeme- içme serüveni, seyahat öncesinde Macar mutfağını tatma arzusuyla şekillenip, doyuma ulaşınca, çok yedik galiba diyerek bir anda Akdeniz tipi beslenmeye karar veren insan psikolojisi gibi şekillendi. Genel olarak fazlaca yediğimiz, her telden yediğimiz ve size de çok tavsiye ettiğimiz bir deneyimdi.

Budapeşte seyahati yaklaşanlara şimdiden afiyetler.