Estonya’nın başkenti küçük şehir Tallinn’i nasıl tanımlarsınız deseler klişelerden sıyrılıp bu şehri anlatmak ve hakkını yememek için biraz düşünmek gerekebilir. Çünkü Tallinn’e yakıştırılmış klişeler fazlasıyla doğru. Çünkü Tallinn masalsı, Tallinn kuzeyli, Tallinn bir o kadar da Orta Avrupa’lı. Tallinn gezilecek yerler yazdığınızda karşınıza çıkan Eski Şehir, Avrupa’nın en güzellerinden bir tanesi. Ancak şehir bu tarihi merkezden fazlasını da sunuyor size.
Tallinn gezi rehberinizi oluştururken, bu şehirde ne kadar kalacağınızı hesaba katıp tarihi merkezin biraz dışına çıkarak, yerleşim yerlerinin ve buradaki lokal hayatın da içine biraz karışmanızı tavsiye ederiz. Çünkü Tallinn’in en büyük talihsizliği Helsinki’ye sadece 80km uzaklıkta olması ve feribotla çok rahat ulaşılabilmesi. İşte tam da bu durum Tallinn’i, Helsinki’ye gitmişken uğranmadan dönülmemesi gereken yerlerden biri konumuna getiriyor ve hazırlanan Talin gezi rehberinin bir kısmı görülemeden dönülüyor. Tabi ki bu tercih meselesi. Ancak Baltık Deniz’i kıyısında sadece dört yüz bin küsur nüfuslu bu liman şehrinin tadına doyasıya varmak, İkinci Dünya Savaşı’nda büyük yara almasına rağmen o güzelliğini nasıl koruduğuna tanıklık etmek, UNESCO Dünya Mirası listesinde kendine yer bulmuş Old Town’un altını üstüne getirmek ve hatta Tallinn’den günü birlik birkaç gezi daha yapmak için iki-üç gününüzü ayırmak bizce en ideali.
Tallinn dört mevsim güzel olan şehirlerden bir tanesi olsa gerek. Mart ayındaki yolculuğumuzda Tallinn’in hem karla kaplı hem de çıplak halini görme şansımız oldu. İkisi de fazlasıyla etkileyiciydi. Mart ayında hava durumu 4 derece ile -13 derece arasında değişmesine rağmen Berlin’de aralık ayında hissettiğimiz soğuktan daha fazla gelmedi bize. Tabi ki mart ayı olmasına rağmen içliklerimiz bizimleydi.
Peki Tallinn’de turist olmak nasıl? İşler nasıl yürüyor?
Bolca yürüyüş yapacağınız şehirlerden birindeyiz ancak burada kalıcıysanız şehir merkezinden uzaklaşmak için gerektiğinde tramvay kullanabilirsiniz. Tallin Card aldığınız da ulaşım ve bazı müzelere giriş ücretsiz. Genelde şehir kartlarına gezmek istediğimiz müzeler pek dahil olmuyor. Ancak Talin bu anlamda bizi memnun etti. Tallinn Card’ı detaylı incelemek isteyenler için adresi buraya iliştirdik.
Tek kullanımlık tramvay bileti: 2,00€
- 24 saat- 29,00 €
- 48 saat- 42,00 €
- 72 saat- 51,00 €
Tallinn Havalimanı- Şehir merkezi Ulaşım: Havalanından 4 No’lu tramvaya binip Viru durağında indiğinizde şehir merkezindesiniz. Bundan sonrası haritanızı açıp kalacağınız yere doğru yürümek. Konaklama hususunda Old Town Bölgesi’nde kalacağınızı varsayıyoruz. Bu varsayım üzerine tıkır tıkır çalışan bir sistem bu. Tramvay biletlerini şoförden temin edebileceğiniz gibi, havalimanındaki otomatlardan da 1,50€’ya alabilirsiniz.
Tallinn’de konaklamak için tercih ettiğimiz otelimiz Meriton Old Town Garden ‘ı gönül rahatlığıyla tavsiye edebiliriz. Merkezdeki konumundan oldukça memnun kaldık. Eğer zamanla yarıştığınız bir seyahatteyseniz eski kentin içinde konaklamakta fayda var.
Tallinn Eski Kent- Tallinn’s Old Town – Vanalinn
Hikayemizin başladığı ve sonlanacağı yer tabi Talin’in eski kent merkezi nam-ı diğer Vanalinn. Kaleleri, surları, pasajları, meydanları ve tabi ki bunları masalsı bir kıvama büründüren orta çağdan kalma yapıları ile Talin’in eski kent merkezi listenize çok hızlı bir giriş yapacak. Elinizde bir eski kent varsa tabi ki sembol olan bir kilise ve bir de belediye binanız var demektir. Artık bunu bir paket gibi düşünebiliriz. Burada bahsi geçen St.Olaf Kilisesi. Talin, neredeyse hiç dini yapı gezmediğimiz şehirlerden biri. Talin’de Katolik Avrupa’daki görkemli katedraller yok çünkü Estonya dünya genelinde en az dindar uluslardan biri. Aslında Hristiyanlığın Baltık ve Slav coğrafyasına yayılmasıyla, bu toplumların kendi mitolojilerindeki, kendi gelenek ve inançlarındaki bazı figürler, bir anda yeni dinde kötücül figürler olarak yer bulmuş. Artık buna bir tepki olarak gelişen bir refleks midir, bu motivasyonla oluşan bilinç düzeyi midir bilinmez ancak nüfusun sadece %14’ü kendini bir dine ait hissediyormuş.
Viru Gate: 4 nolu tramvaydan indiğimiz durağın adının Viru olduğunu hatırlarsak şehre giriş kapısı olarak adlandırabiliriz. On dördüncü yüzyılda savunma amaçlı inşa edilen şehir duvarlarının bir parçası olan kapıya daha sonra başka kapılar da eklenmiş. Diğer kuleleri, kapıları ve kuleleri gördükçe Carcasonne oyununda kurulan derebeyliklerin içinde olduğunuza inandıracak türden bir eski şehir girişi burası. Kapının açıldığı Vana-Viru caddesi ise birçok modern mağaza, fast-food restoran zincirleri ile sizi eski şehre bağlıyor. Orta çağa oldukça kapitalist bir caddeden bağlanıyorsunuz.
Hellemann Tower: Surlarla ilişkinizi kuvvetlendirmek adına hazır yola çıkmışken, Hellemann Kulesi’nde ısınma turu yapabilirsiniz. Kentin orta çağdaki savunma duvarları bir dönem hapishane ve silah deposu olarak kullanılmış. Kale çok ilginç olmasa bile surlarda yürürken şehrin orta çağdaki planlamasını hayal etmenize yardımcı oluyor. Çok yüksek olmadığı için küçük sokakların kesiştiği noktaları yine o dönemin şehir planlamasındaki loncalara ait o küçük odaları ki şimdilerde hepsi birer dükkan (muhtemelen o dönemde öyleydi) yakından görebiliyorsunuz. Surların dibinde örme atkı bere vs satılan pazara göz atabilirsiniz. Muhtemelen annem, anneannem bunun alasını yapar deyip geçebilirsiniz. Ne de olsa örgü sanatında baya yüksek standartlarda bir toplumuz.
Eski Kent Meydanı/ Old Town Square / Raekoja Plats: Tallinn’in kuşkusuz en fotojenik noktalarından bir tanesi eski kent meydanı. Belediye binasını gezebilir, oldukça turistik restoranlarda Talin mutfağını tadabilirsiniz. Bizim önerimiz meydanı sabah erken ve akşam geç saatlerde görmeniz, yemek seçeneğini pas geçip belki küçük bir atıştırmalık için mola vermek olacak. Çünkü yemek için başka önerilerimiz var. Özellikle vegan, glutensiz mutfak gibi bir diyet takip ediyorsanız Tallinn’de sizi mağdur etmeyecek noktalar var. Tallinn Yeme-İçme Rehberi yazımız bu konuda fikir verebilir. Parantezi kapayıp meydana geri dönersek, ilginizi çekebilecek yerlerden bir tanesi de Town Hall Pharmacy.
Town Hall Pharmacy, 1422 yılından beri açık olan Avrupa’daki en eski eczane on nesildir aynı aile tarafından işletiliyormuş. O kadar zamandır açık olması başlı başına bir olayken, Rus çarının da buradan sipariş vermiş olması işletmeyi daha da ünlü hale getirmiş. Şu an modern ilaçların satıldığı bir eczane ancak vitrinlerinde orta çağa ait tıbbi araç gereçler vs sergileniyor.
Eski kent meydanı sadece instagramlık noktalar ve turistik restoranlarla kısıtlı değil. Gezebileceğiniz birçok galeri de var. Draakoni ve A-Gallery bunlardan iki tanesi. Az çok Tallinn’e gitme fikri aklınıza girdiyse, Tallinn’deki muhteşem kapılar da dikkatinizi çekmiştir. Bu kapılardan bir tanesi de House of the Black Heads adıyla bilinen yapının kapısı. Black Heads, orta çağda Estonya ve Litvanya bölgelerinde hâkim olan genç ve bekar tüccarlardan oluşan bir loncaymış. İlgi çekici bilgilerden biri de bu loncanın görevlerinden biri de her sene Eski Kent meydanına kurulan Noel ağacını süslemekmiş. 1441 yılında başlayan bu gelenek, Estonya’yı kamuya ait ilk Noel ağacı olan ülke olarak kayda geçirmiş. Hikâye ne kadar gerçektir bilinmez ancak Tallinn’in Noel zamanı da fazla güzel olduğuna dair söylentiler ve hatta görseller mevcut. Talin için doğru zamanlardan biri de aralık ayı olabilir, ne dersiniz?
St Catherine Pasajı: Derebeyliğimiz içindeki bir başka noktamız da St Catherine locasının merkezi, zücaciye, yorgan, ipek dokumacılığı, seramik, mücevherat gibi el işi ve zanaat merkezi sayılabilecek küçük pasaj. Burada orta çağdan kalma küçük odalarda hala atölyeler düzenleyen dükkanla görmek mümkün.
Masters’ Courtyard: St. Catherine Pasajının devamında karşınıza çıkan avlu pasajın devamı gibi düşünülebilir. Avluda mola verebileceğiniz Chocolateria Cafe, Talin’de görülmesi gereken mekanlar arasında karşımıza çıkıyor. Ancak bizim için bu kafe, fazla otantik, klostrofobik bir ortamdan öteye geçemedi.
Kiek in de Kök ve Danish King’s Garden: İsminden de anlaşılacağı gibi burası Estonyalılardan çok Danimarkalılar için önemli bir nokta. Efsane şudur ki, Danimarka kralı Estonya ile savaşı kaybetmek üzereyken bir anda göklerden kırmızı üzerine beyaz haç işli bir bayrak düşüveriyor. Artık neden, niçin, nasıl sorgulamıyoruz ve Toompea tepesindeki kaleyi ve bahçeyi geziyoruz. Kral bahçesi denmesinin sebebi de yine bu savaşta Danimarka kralı Toompea’yı işgal etmeden önce ordusuyla birlikte burada dinlenmiş. Efsane bir yana, kalenin içinde Estonya ve Danimarka tarihini ilgilendiren müzeleri gezmesiniz bile bahçe de küçük bir mola vermek keyifli olacak. İşgale gelmediysek de yürüyecek çok yolumuz var.
Tallinn’e Tepeden Bakabileceğiniz Üç Nokta
1.Piiskopi Aed: Eski kent merkezini ve Kalamaja Bölgesi’ne tepeden bakabileceğiniz Toompea Tepesi’ndeki minik bahçenin ziyaretçisi hayli fazla.
2.Patkuli: Muhteşem fotoğraflar çekme garantili bir başka nokta da burası. Yine kent duvarları, liman ve eski kent bölgesini doyasıya izleyebileceğiniz en keyifli noktalardan biri. İçkinizi, kahvenizi, yemeğinizi elinize alıp açık hava da mükemmel bir atıştırma için daha uygun bir nokta aklımıza gelmiyor.
3. Kohtuotsa: Eski kente bir de buradan bakın diyoruz. Onlarca fotoğraf çektirin, dönüp dönüp tekrar gelin. Başka da söze gerek yok. Meşhur “The Times We Had” yazılı duvar işte tam olarak burada.
Tepelere çıkmışken Alexander Nevski Katedrali, St. Mary Katedrali, Toompea Kalesi’ni de gözden kaçırmayın. Bir sürü kale, bir sürü duvar kendini tekrar ediyor gibi görünse bütün bu tekrarlar Tallinn’i gezmesi çok keyifli bir şehir yapmış.
Freedom Square /Özgürlük Meydanı: Tallinn’de tam anlamıyla dadandığımız bir yer varsa orası burasıdır. Eski kentin sınırında sayılabilecek meydanda bulunan buz pateni pisti soğuk Tallinn akşamlarında koşarak gittiğimiz tek yerdi. İşin aslı, pist kalktığında meydanın hiçbir albenisi olmayabilir. Adından da anlaşılacağı üzere Estonya’nın çarlık döneminden sonra bağımsızlığını kazanmasını sembolize eden meydan hem lokallerin buluşma noktası hem de eski kentten sıyrılıp şehir merkezine açılan sınırınız.
KALAMAJA BÖLGESİ:
Eski bir balıkçı kasabası olan Kalamaja, Tallinn’in 1870’lerde St. Petersbourg’a tren yoluyla bağlanması ile şehrin endüstri merkezine dönüşmüş. Bu dönüşümle birlikte bölgeye birçok fabrika işçisi de yerleşmiş. Bu nüfustaki bu dönüşümle şimdilerde “Tallinn Houses” denilen renkli ahşap evler ortaya çıkmış. Ancak şimdilerde endüstri merkezinin değişmesiyle buradaki nüfus yine değişmiş. Kalamaja Bölgesi şimdilerde, Telliskivi Creative Center, Nobblessner ve Seaplane Harbour mahalleleri ile genç nüfusun hem takılmak hem de yerleşmek için mesken tuttuğu yerlerden biri olmuş. Telliskivi için şehrin hipster bölgesi dersek, Nobblessner için de bohem burjuvaların tercihi dersek sonuç olarak Kalamaja’da her telden insan buluşmuş.
Telliskivi Creative Center: Eski endüstriyel merkez artık Tallinn için lokallerin en çok vakit geçirdiği, birçok yeni işletmenin hayata geçtiği bir merkez haline gelmiş. Bohem restoranları, tasarım mağazaları, sivil toplum kuruluşları, barlar, publar, üçüncü dalga kahvecileri, sokak yemekleri ile Talin içinde bir başka Talin keşfedeceğiniz yerlerden bir tanesi. Sene içerisinde beş yüzden fazla etkinliğe ev sahibi yapan merkez, konserlerin, festivallerin, partilerin Tallinn’deki akla gelen ilk adresi. On iki farklı ülkeden sanatçının oluşturduğu graffiti duvarı ile sizi sokak sanatına da doyuracağı kesin. Her Cumartesi kurulan bit pazarı ve haziran ayında gerçekleşen Street Food Festivali ne denk gelirseniz deneyiminiz çok daha keyifli hale gelecektir. Tallinn Fotoğraf Müzesi’ni de gezmek isterseniz tam adresindesiniz.
Telliskivi’de göz atmadan geçmeyin dediğimiz yerlerden biri DEPOO. Eski bir konteynırın içinde bir yemek sokağı düşünün. Öyle keyifli bir yer. Tallinn yeme-içme rehberi yazımızda Telliskivi’de uğradığımız adresleri bulabilirsiniz. Hazır konu yemekten açılmışken Telliskivi’nin girişindeki Balti Jaama Turg’da bir tur atmadan dönmeyin. Burası hem taze meyve, sebze, şarküteri, deniz ürünleri alabileceğiniz hem yemek yiyebileceğiniz hem de üst katındaki antikacılar ve ikinci el dükkanları gezebileceğiniz Sovyet döneminden kalma bir merkez.
Noblessner- Seaplane Harbour: Eski fabrikaları müze ve kültür merkezine çevirme konusunda Tallinn’in hakkını teslim etmeliyiz. Bu bölgedeki Tallinn’s Creative Hub tam olarak böyle bir yer. Noblessner ismi nereden mi geliyor? Bölgeye şimdiki formunu kazandıran iki iş adamı Emanuel Nobel ve Arthur Lesner’in isimlerinin birleşimi. Müthiş yaratıcılık! Rus İmparatorluğu zamanında denizaltı yapımı için inşa edilen liman, daha sonra tersane olarak kullanılmış. Bugün ise Michelin yıldızlı restoranı, tasarım binaları, limanı ile Talin’de Eski şehrin havasından tamamen farklı, Talin’de kuzey havasını hissedeceğiniz bölgelerden.
Deniz ve askeri müzeler ilgi alanınız dahilindeyse bölgeyi Lennusadem’i gezerek noktalayabilirsiniz. Cumartesi sabahı Kalaranna limanındaki balık pazarına uğrayıp taze balıkların tadına bakabilirsiniz. Tüm bunları akılda tutarak Kalamaja Bölgesi’ni cumartesi gününe bırakmak dolu dolu bir Talin gününün habercisi. Balık pazarı, bit pazarı, akşam Telliskivi’de denk geleceğiniz bir konser derken gün çoktan planlanmış bile.
Kai Art Center: Çağdaş Sanat Müzelerini kaçırmayanlardansanız, Tallinn’deki duraklarınızdan biri KAİ Art Center olmalı. Liman bölgesinde hem yerel hem de uluslararası sanatçıların eserlerinin sergilendiği merkez Çarşamba ve pazar günleri 12.00 ile 19.00 arası ziyaret edilebilir. Giriş ücreti 8,00€ ancak çarşamba günleri herkes için indirimli giriş var. Tallinn Card ile ücretsiz gezebilirsiniz.
KADRIORG BÖLGESİ:
Tallinn’in en lüks semtine hoş geldiniz. Geniş caddeler, lüks villalar, ahşap evler ve tabi ki müzeleri ile derebeyliğimizden hızlı bir çıkış yapıp on dokuzuncu yüzyıla ışınlanıyoruz. Bu çağ değişikliğinin en büyük kanıtı Kadriorg Park’ın içindeki saray diyebiliriz. Tallinn’deki tek barok saray 1700’lerde Rus Çarı tarafından yaptırılmış. Şu an Kadriorg Sanat Müzesi olarak ziyarete açık. Sarayın bahçesi Avrupa’nın büyüklerine göre küçük görünse de manikürlü ağaçlar, Avrupa’dakilerden hiç de farksız değil.
Kadriorg Sanat Müzesi giriş: 8.00€.
KUMU: Saraydan çıkıp biraz daha modern dünyaya geçiş yapmak isteyenler için parkın içinde uğranacak diğer adres KUMU müzesi. Burada hem Estonya tarihinin izlerini sürebileceğiniz modern eserler, hem de klasik sanat eserlerini görmek mümkün. 18.yy. ve 21.yy. arası izleri sürebileceğiniz bir sanat yolculuğu sunuyor. İkinci Dünya Savaşı’na kadar Estonya sanatı, sonrasında Sovyet Dönemi’ne ait eserleri ve çağdaş sanat eserlerine denk gelebileceğiniz süreli ve süresiz sergileri gezebilirsiniz.
Eğer çocuklu bir gezginseniz Kadriorg’ta Miimilla Müzesi’ni de ziyaret edebilirsiniz. Gezmediğimiz için yorumlarımız havada kalabilir ancak 3 – 11 yaş arası çocuklar için yaratıcı aktivitelerin olduğu bir müze olduğu söyleniyor.
Estonya devlet başkanının yerleşkesi ve birçok büyükelçilik binası da Kadriorg’ta bulunuyor. Bu anlamda Tallinn’in geri kalanından başka bir havası olduğunu tahmin edebilirsiniz. Kadriorg Bölgesi deniz kenarına yakın bir bölge. Kısa bir yürüyüşle Pirita Bölgesi’ndeki iki kilometrelik uzun sahile ulaşabilirsiniz.
Tallinn’de elimizin kolumuzun uzandığı yerleri toparlamaya çalıştık. Eski şehrin güzelliğinden, Baltık tarzının özgünlüğüne, turistik lezzetlerinden oldukça başarılı fine dining restoranlarına kadar Tallinn’de yaşayabileceğiniz çokça deneyim var. Tarihi boyunca işgallerden kurtulamamış bu ülke, hepsinden sonra kendi başına ayakta ve ziyaretçilerine sunacakları çok fazla. Sadece şehir merkezinde değil, Tallinn’den günübirlik mesafede, bu Baltık ülkesinin doğasına da yakınlaşacağınız adresler var. Birazcık onların tadına da bakma fırsatı yakaladık. Sonraki yazımız da onlarla ilgili olsun.
Herkese keyifli tatiller.
İnstagram’da daha fazla Tallinn fotoğrafı görmek için #ikigeceucgunntallinn