Şehirlerine, köylerine, kasabalarına, mutfağına, neşesine doyamadığımız İtalya’nın doğasına da doyamıyoruz. Çünkü İtalya cömertliği hiç elden bırakmıyor ve hep daha fazlasını sunuyor. Bu kez sıra Umbria’ya geliyor ve biz Umbria’nın pastoral vadilerinde muhteşem günbatımlarına tanıklık ediyoruz. Orta çağ kasabaları arasında geziyoruz, güzel insanlarla tanışıyoruz ve tadı damakta kalan yemekler yiyoruz.
Sözü çok uzatmadan demek istiyorum ki maceradan uzak, basit ama hayatınızın en dinlendirici “road trip”lerinden birini vadediyor Umbria. Bu yolculuğu kolaylaştırmak için Umbria’da gezilecek yerleri ve planlamanızı kolaylaştıracak tüm detayları anlatmaya başlıyorum.
Toskana ve Lazio arasında kalan yeşilin her tonuna tanıklık edeceğiniz, ormanlarla kaplı tepeler, nehirler ve şelalelerle çevrili Umbra ve Tiber Vadisi’nin kesiştiği bölge Umbria. Bu sebeple de İtalya’nın yeşil kalbi gibi bir yakıştırma yapılıyor bölgeye. Bu tertemiz ve yemyeşil coğrafyada, hayvancılık, bağcılık, zeytinciliğin gelişmesi ve bölge kadar basit ama lezzetleri fazlasıyla akılda kalan bir mutfağın ortaya çıkması da şaşırtmıyor bizi. Bütün bunlar sanat ve tarihle de kesişince, Umbria’ya övgüler düzmekten başka bir seçeneğimiz kalmıyor.
Bir Bahar Yolculuğu Planlayın…
Umbria, komşusu Toskana’nın kalabalığından pek etkilenmemiş. Benzer coğrafyalar olsalar da Umbria’nın daha mütevazı hali şimdilik bölgeyi hala daha az turistik olarak nitelendirmemize sebep oluyor. Tabi ki iç turizm açısından pek öyle değil. Nisan ve Ekim ayları arası bölgenin en kalabalık olduğu zamanlar. Peki bu geniş aralıkta hangi tarihler daha elverişli?
Mayıs ve Eylül-Ekim ayları Umbria için en keyifli zamanlar. Henüz yaz sıcakları bastırmamış ve ayçiçekleri renklenmeye başlamışken ya da Eylül ortaları ve Ekim başında güneş hala ısıtıyorken Umbria gözünüze çok daha canlı görünecektir.
Kasım-Aralık ayları bol yağışlı geçtiği için biraz karanlık bir Umbria ile karşılaşabilirsiniz. Not etmekte fayda var, bahar aylarında dahi günün birkaç saati bölgeye bir bulut yerleşebiliyor.
Umbria, geleneklerini yaşatmayı seven küçük kasabalarla dolu. Bazı tarihlerde festivallere denk gelebilirsiniz ve bölge bu dönemlerde daha kalabalık olabilir. Umbria için yoğunluğun artacağı o tarihler:
- 15 Mayıs: Saint Ubalda Günü (Gubbio)
- Haziran sonu Temmuz başı: Due Mondi Festivali (Spoleto)
- Temmuz ortası: Umbria Jazz Festivali (Perugia)
- Ekim ortası: EuroChocolate Festivali (Perugia) *tarihler değişebilir.
- Paskalya Tatili ve 4 Ekim (San Francis Günü): Assisi
En az 4 gün ayırın…
Umbria’nın en güzel şehirlerini ve kasabalarını gezmek tabi ki başlıca meselemiz. Ancak, en azından benim için, bir mesele daha var ki o da bölgeyi gezerken biraz yavaşlamak. Bölgenin birbirinden güzel kasabalarını listelesek tahminimizden çok daha uzun bir liste ortaya çıkar. Ancak bazı yerler var ki biraz daha öne çıkıyor. Bu yerleri programınıza dahil ederek, yavaş sabahlardan ve uzun akşam üstlerinden feragat etmeyerek, dinlendiğinizi de hissederek en az dört tam gününüzü bölgeye ayırmanızı öneririm. Böyle bir dört günde bile adını daha önce duymadığınız çok güzel İtalyan kasabaları ile tanışacaksınız.
Bir Araç Kiralayın…
Umbria’nın kalabalıklardan uzak kalmasının sebebi belki de direkt uçuşların az olmasıdır. Bölgenin baş şehri Perugia’da bir havaalanı var. Fakat Türkiye’den direkt uçuş bulunmadığı için bu seçeneği eliyoruz. Bölgeye Türkiye’den gidecekseniz Roma’ya uçup bir araç kiralamak en makul seçenek. Roma – Perugia arası araçla iki buçuk saat sürüyor. Bölge içinde gezmek istediğiniz yerler ise birbirine oldukça yakın mesafeler. Birbirine on beş dakika uzaklıkta kasabalar ya da en uzunu bir buçuk saat süren minik yolculuklar… Güzel yollar, park problemi yaşamayacağınız kasabalar…
Perugia, Orvieto, Assisi, Spoleto gibi görece büyük kasabalara trenle ulaşım mümkün. Fakat zamanlamayı denk getirmek, istasyondan şehir merkezine yürümek gibi minik detayları da göz önüne alınca iki kere düşünmek gerekiyor.
Yeşilin içinde bir konaklama tercih edin…
Sadece bir şehir değil bir bölgeyi dolaşmak istediğimiz zaman nerede konaklamalı sorusu üstüne biraz daha düşünüyoruz. Bu konuya karar vermek için aslında bölgede ne kadar zaman geçireceğinize karar vermeniz gerekiyor. Eğer dört-beş günlük bir geziyse konaklamanızı hiç bölmemenizi ve bölgenin neredeyse merkezine denk gelen Perugia ya da Assisi çevresini öneririm. Perugia’nın şehir merkezinden ziyade Spello, Assisi, Bevagna, Montefalco gibi küçük kasabalara yakın bir çiftlik evi ya da pencerenizden vadileri görebileceğiniz otelleri tercih edebilirsiniz. Çünkü Umbria’da peşinden koştuğumuz o yavaşlama arzusunu biraz da bu çiftlik evlerinin atmosferinde buluyorsunuz. Bolca kasaba gezeceğiniz için konaklamanızı, yeşile doyabileceğiniz bu ev ya da otellerde değerlendirmek seyahatinize daha da anlam katacaktır.
Eğer Umbria için ayırabileceğiniz birkaç gün fazlanız varsa konaklamanızın bir ayağını Spoleto’ya çevirebilirsiniz.
Biz tüm seyahatimizde Assisi’de konaklamayı tercih ettik. Konakladığımız oteli buradan inceleyebilirsiniz.
Umbria’nın En Keyifli Şehirleri, Kasabaları ve Köyleri…
Her zamanki gibi yine her yeri gezmenin mümkün olmadığını kendimize hatırlatarak yola çıkıyoruz. Çünkü Umbria ile ilgili araştırmalara başladığınızda onlarca seçenek karşınıza çıkıyor. Bölgeyi deneyimledikten sonra bu listelerin çoğunda ortak olan yerlerin gerçekten de her listede neden yer aldığını anlıyoruz. Planlama yaparken siz de bu öne çıkanları dikkate alıp, vaktinize göre daha küçük yerler ekleyerek haritanızı şekillendirebilirsiniz.
*Perugia ve Lago Trasimeno:
Umbria Bölgesi’nin en büyük şehri Perugia, bu seyahatinizde en uzun vakit geçireceğiniz yer. Çünkü burası kanlı, canlı, tarih dolu bir şehir. Yine de aklınıza çok büyük İtalyan şehirleri gelmesin. Bizi ilgilendiren kısmı tepede bulunan eski kent merkezi. Bu tarihi merkez on dördüncü yüz yıldan beri hiç bozulmamış gibi. Şehre, hayranlık verici surların içi Rocca Paolina’dan giriş yapın ve şehrin tadını çıkarmaya başlayın. Perugia’da atlamayın dediklerim için ayrı bir başlık açılır. Bu sebeple burada bir virgül koyup yolunuzu şehirden yarım saat uzaklıkta, İtalya’nın dördüncü büyük gölü Lago Trasimeno’ya çevirmenizi öneriyorum.
Trasimeno Gölü’nün çevresinden birçok köy ve kasaba var. Passignano sul Trasimeno bu kasabaların en tatlılarından biri. İtalyanların kendi aralarında seçtikleri İtalya’nın En Güzel Kasabaları listesinde (I Borghi più Belli d’Italia) de yer alıyor tıpkı listedeki diğer 31 Umbria yerleşimi gibi. Köyün en yüksek noktası Rocca’dan göl manzarasının keyfini sürebilirsiniz. Köyden kalkan botlarla, orta çağ balıkçı kasabalarından bir diğeri Isola Maggiore adasına geçiş yapabilirsiniz.
*Assisi:
Fransisken Kilisesi’nin kurucusu Saint Francis’in doğduğu bu kasaba, bölgeyi gezerken mutlaka uğramanız gereken, azizler şehri olarak bilinen, fazlasıyla güzel bir yer. Floransa’da başlayıp Roma’ya kadar uzanan San Francis Hac Yolu’nun merkezi olduğu için Assisi’ye her yıl yüz binlerce ziyaretçi uğruyor. Azizler şehri olarak nam salmış olsa da görülecek yerlerin çoğu bir azizle bağlantılı olsa da kasvetli bir Assisi hayal etmeyin. Evet, burası gerçekten dünyevi hayattan biraz uzak gibi. Ancak bunun sebebi bence azizler değil. Yemyeşil bir doğanın ortasında yükselen taş evler, labirent sokaklar, pembe gün batımları Assisi’yi gündelik hayatın karmaşasından çok uzaklara taşıyor. Unesco Dünya Mirası Listesi’ndeki St Francis Bazilikası, içerisindeki freskleri ile şimdiye kadar gördüklerinizden çok daha farklı.
Assisi – Spoleto arası küçük kasabalar: Spello, Rasiglia, Bavegna, Montefalco
Birbirine çok yakın bu kasabalar, Assisi’den Spoleto’ya doğru yolunuza devam ederken uğramak isteyeceğiniz alternatifler.
*Spello, Subasio dağlarının güney yamacında bulunan, daracık sokaklarından yemyeşil manzaralar sunan teraslara açılan önemli bir antik Roma yerleşimi. Dik yokuşlarında yol alırken, eski Roma yapılarını ve orta çağ kentleşmesini bir arada görebiliyorsunuz. Spello’nun meşhur çiçek festivali “infiorate”, bu orta çağ evlerini ve onların avlularını her daim çiçeklerle süslü bulma ihtimalinizi güçlendiriyor. Santa Maria Maggiore Bazilikası’nda Perugialı sanatçı Pinturicchio’nun Baglioni Şapeli görmeye değer. Roma döneminden kalma küçük Roma Kemeri’ni (Arco Romano) görme bahanesi ile biraz daha tırmanış yapıp etkileyici bir Umbria manzarası ile buluşabilirsiniz. Antik Roma ve orta çağın katman katman yerleştiği bu bölgelerden tarih fışkırıyor. Dilerseniz minik mozaik müzesi “Villa dei Mosaici” de gezilebilir.
*Rasiglia, Umbria’da göreceğiniz en ilginç yerleşimlerden biri. Deniz seviyesinden 600 metre yüksekte, sanki sular üstüne kurulmuş gibi duran bir dağ köyü. On ikinci yüz yıla uzanan bir geçmişi olduğu düşünülen köy, dağlarla çevrili bu coğrafyada sanki o tarihte donup kalmış gibi. Amfi tiyatro yapısındaki evleri, içinden geçen su yolları, kaynakları, barajları, değirmenleri ile Umbria’nın bir köşesinde küçük bir nüfus ile hayatına devam ediyor. Rasiglia’da yerleşim çok az olsa da köyün ziyaretçisi çok fazla. Tiren ve Adriyatik kıyılarını bağlayan Via della Spina üzerinde olması sebebiyle, köy bir ticaret merkezi olarak gelişmiş. Değirmenler ve fabrikalar kurulmuş. Muhteşem bir su sistemi var. Ahşap ve taş köprülerden, Arnavut kaldırımlı dar sokaklardan geçerken, dağlardan gelen berrak su hep sizinle. Rasiglia’ya giden yolların güzelliği ise bu ziyareti biraz daha anlamlı kılıyor.
*Bevagna, Umbria’da ziyaret edeceğiniz en düz kasabalardan biri. Tıpkı çağdaşları gibi kuleler, surlar ve kapılarla çevrili, bir roma yerleşimi üzerine yükselen orta çağ mimarisi ile göze çarpan tatlı bir Umbria kasabası. Bir yaz günü gittiğinizde sanki kimsecikler yokmuş izlenimi veren, ancak haziran ayında düzenlenen Gaite etkinliğinde turistlerin çok ilgi gösterdiği bir yer Bevagna. Gaite için bir orta çağ anması demek yanlış olmaz. Şövalye yarışlarının düzenlediği, hikâye anlatımlarının yapıldığı, eski zanaatların ortaya çıktığı, müziğin ve gösterinin eksik olmadığı bir kutlama.
*Montefalco, Bevagna’nın düzlüğünden Montefalco’nun dik yamaçlarına ulaşmanız araba ile sadece on bir dakikanızı alıyor. Zeytin ağaçları ve üzüm bağları arasında yükselen, haritada ancak büyütünce görebileceğiniz bu kasaba ve çevresi İtalya’da DOCG statüsüne sahip Sagrantino şarabının da üretim merkezi. Kasabayı ziyaret etmeseniz bile, Umbria’dan bir Sagrantino tatmadan ayrılmayın.
*Spoleto:
“Spoleto’ya tırmandım ve iki dağ arasında köprü görevi gören su kemerinin üzerindeydim. Tuğladan yapılmış on kemer yüzyıllar boyunca orada öyle sakin bir şekilde durmuş ve Spoleto’nun her yerinden su hala fışkırıyor…” demiş Goethe İtalya yolculuğunu anlatırken. Michelangelo, Roma’nın yoğunluğundan bunaldığı zaman Spoleto’ya kaçarmış. Stendhal da hayranlıkla bahsetmiş Spoleto’dan. Sanat, kültür ve tarihin iç içe geçtiği bu Umbria kasabasından biz de oldukça etkileniyoruz. Spoleto’nun su kemerleri üzerine kurulu iki dağı birbirine bağlayan ikonik köprüsü Ponte delli Torri (Kuleler Köprüsü), Spoleto’daki duraklarınızdan biri olmalı. Belli ki Goethe köprünün üstünde yürüyebilmiş ancak şu an kapalı. Bunun yerine Via Gattaponi üzerindeki seyir terasından köprüyü görebilirsiniz.
Albornoziana Kalesi’ni gezerek, Spoleto’nun en görkemli yapısı Duomo’daki göz kamaştıran fresklere bakabilirsiniz. Spoleto’nun eski kent merkezi de çok zengin. Antik Roma’nın forumu, orta çağ Umbria’sının Piazza del Mercato’su, eski kentin ana meydanı. Palazzo Collicola’da Modern Sanat Müzesi’ni ziyaret etmek isterseniz açılış saatlerine dikkat etmelisiniz. Çünkü bu küçük kasabalarda, müzeler de öğle tatiline giriyor. Teatro Romano ve Basilica di San Gregoria Maggiore Spoleto’nun tarihine tanıklık eden yerlerden birkaçı.
*Cascata della Marmore, kasabalara biraz ara verip, coğrafyanın sunduğu güzelliklerin tadını çıkarmak isteyenler için Marmore Şelalesi rotanızı çevirmeniz gereken ilk adreslerden biri. Umbria’nın ikinci büyük şehri Terni yakınlarındaki şelaleye varana kadar geçtiğiniz yollar bile size iyi gelecek. Nera Vadisi’nde Velino Nehri’nin taşıdığı sularla oluşan şelale aslında M.Ö. 271’de Romalılar tarafından şekillendirilmiş. Bataklık bir alanı boşaltmak için bir kanal inşa edilmiş. Kanal, durgun suları, Nera Nehri’ne akabilecekleri Marmore uçurumunun oluşturduğu doğal sıçrama noktasına yönlendirmiş. Tabi ki yüz yıllar boyunca çok fazla değişiklik yapılmış. Bugünkü formunu ise 1787 yılında almış.
Umbria halk efsanesine göre ise Nera bir periymiş ve çoban Velino’ya aşık olmuş. Bunu kıskanan Jüpiter, Nera’yı nehre dönüştürmüş. Velino ise sevgilisine kavuşmak için kendini Marmore uçurumundan nehrin sularına atmış. Bu fedakarlıktan etkilenen Jüpiter, Velino’yu da suya dönüştürmüş. Bu sıçrama Marmore Şelaleleri formunda sonsuza kadar devam etmiş. Hikayesi ne olursa olsun Umbria’nın muhteşem coğrafyasında görmeye değer, içinizi ferahlatacak güzellikte bir yer.
*Orvieto:
Tüf yığınlarının üzerinde yükselen göz alıcı bir orta çağ yerleşimi olsa da Orvieto’da hayat bu tüf yığınlarının arasına oyulmuş mağaralarda, M.Ö.9. yüz yılda ve belki daha da öncesinde Etrüsk yerleşimleri ile başlamış. Göz alıcı katedrali, kiliseleri, kulelerinin ötesinde keşfedilmeyi bekleyen bir de yer altı kısmı var. Orvieto, 13. Ve 14.yüz yıllar arasında zenginliğinin zirvesine ulaşmış. Gördüğümüz çoğu yapı da bu dönemden kalma. Şüphesiz ki Orvieto Katedrali (Duomo) İtalyan mimarisinin en görkemlilerinden biri. Ancak Orvieto’nun ziyaretçiler üzerinde hayranlık bırakan bir diğer yapı da on altıncı yüz yılda papa tarafından yaptırılan Pozzo di San Patrizio (San Patrizio Kuyusu). Yapay mağaralar, sarnıçlar, kuyular, taş ocakları ve mahzenlerden oluşan başka bir dünya var.
Bölgenin tadını çıkarmanız dileğiyle…
Meltem