“Köln’e gitmek için en güzel mevsim kış, Köln’e gitmek için en güzel bahane Noel pazarları” diyerek Köln gezi rehberine iddialı bir cümle ile giriş yapıyorum. Çünkü itiraf ediyorum, Köln’ün Noel döneminde büründüğü atmosferin cazibesi olmasa uzun bir müddet Köln’e gitmek aklıma gelmezdi. Doğru zamanda doğru yerde olmanın verdiği etki ile Köln’de geçirdiğim her dakikadan çok keyif aldım. Aynı zamanda şehrin büründüğü şenlik atmosferinden sıyrılıp, Köln’ü bir turist olarak keşfetme şansı yakaladım. Hal böyleyken Köln’de Gezilecek Yerler başlığını atmaya hak kazandım.
Çocukluğumda, yaz tatilinde gelen uzak akrabalar ve getirdikleri çikolatalarla kodladığım bu Alman şehri, canlı kanlı, kendi halinde, gördüğüm en güzel şehirlerden biri olmaktan çok uzak ama iki günlük bir ziyarette sizi sıkmayacak bir rota. Hele ki Noel zamanı Köln’deyseniz, çok keyif alacaksınız.
Almanya ve seyahat dediğimizde Köln’ün bu denklemdeki yerinin aşağılarda olmasının sebebi sanıyorum o çok sevdiğimiz, etkilendiğimiz, fotoğraflamaya doyamadığımız eski kent merkezlerinden birine sahip olmaması. Çünkü göreceksiniz ki Köln’ün “old town” dediğimiz merkezi çok küçük ve hayli sönük. Bunun sebebi de Köln’ün ikinci dünya savaşı sırasında en ağır hasar şehirlerden biri olması. Köln neredeyse savaş sırasında yok olmuş. Hem fiziki hem demografik bir çöküş yaşamış. Savaş sonunda %90’u yok olmuş bir şehir, dışarıdan gelen işçilerle ekonomi ve sanayisini hızlıca toparlamaya başlamış. Bizim sosyolojimize de yeni bir tipoloji eklenmiş. Savaş sonrası Almanya, göç ve gurbetçiler. Çoğumuzun ailesinde, yakın ya da uzak ama Almanya’dan gelen akrabalar, likörlü çikolatalar var ve Köln’de bir sanayi şehri olarak göç alan şehirlerin üst sırasında.
Köln’e Ulaşım, Köln’de Ulaşım:
Türkiye’den Köln’e direk uçuş var. Rekabetin yoğun olduğu bir hat, her firmanın Köln uçuşu mevcut. Buna ek olarak Düsseldorf ile çok yakın olduğu için Düsseldorf’a uçup trenle Köln’e geçebilirsiniz.
Köln Bonn Havalimanı’ndan şehir merkezine gitmek için havalimanından çıkmadan S-Bahn tabelalarını takip ederek tren istasyonuna geçmeniz gerekiyor. İstasyonun girişindeki otomatlardan tren biletinizi alabilirsiniz. Makinalarda Türkçe seçeneği olduğu için pek kafa karışıklığı olmuyor. Muhtemelen konaklama için Hauftbahnhof (Merkez İstasyon) civarında bir yer seçmiş olacaksınız. Havalimanından S-19 No’lu trene binip Haufbahnhof İstasyonu’nda indiğinizde merkezdesiniz. Eğer farklı bir bölgede konaklayacaksanız buradan aktarma yapabilirsiniz.
Tek kullanımlık tren bileti: 3.20€
Günlük bilet: 7.70€
Tramway, metro ve otobüs kullanmayı düşünüyorsanız ve seyahatiniz müze ziyaretlerini de kapsayacaksa Köln Card bütçe dostu olabilir. Toplu taşımadan ücretsiz faydalanabilir, bazı müzelere de indirimli giriş yapabilirsiniz. Köln, yürümesi zevkli bir şehir. Turistik merkezi küçük. Ancak biraz uzaklaşmak isterseniz ve vakit sıkıntınız varsa o zaman tramvaylar hayli kurtarıcı.
Köln Card (28 Saat): 9€
Köln Card(48 Saat):18€
Buradan detaylı inceleyebilir, online satın alabilir ve Köln’e gidince turizm ofislerinden temin edebilirsiniz.
Köln’de Konaklama:
Genellikle uygun bütçeli zincir otellerin toplandığı bölge Hauftbahnhof’a çok yakın Köln-Altstad-Nord Bölgesi’nde. Bu bölge otel filtrenizde tabi ki olsun. Ancak mümkünse Köln Katedrali’nin güneyinde kalan yerlere de bakın. Bu bölge çok daha merkezde ve çok daha hareketli. Köln’de konumunu çok sevdiğim ve özellikle tek başına seyahat edenler için de önerdiğim otelime buradan bakabilirsiniz.
Tren istasyonlarına yakın olmak çok konforlu olsa da eğer imkân varsa istasyonla arama biraz mesafe koymayı tercih ediyorum. Seyahat ederken gözlemlediklerimden bana kalan bir refleks diyebiliriz.
Köln Gezilecek Yerler:
Kölner Dom – Köln Katedrali:
Tahmininizden çok daha hızlı bir karşılaşma yaşayacağınız bu görkemli gotik, tren istasyonundan çıkar çıkmaz tüm heybetiyle karşınıza dikiliveriyor. Yapımı 632 yıl süren, 7000m2 bir alana yayılan bu devasa katedrali Köln’deki kutup yıldızınız olarak düşünebilirsiniz. Bir yerlerden illaki kendini göstermeyi başarıyor. Yaklaşık 150 metre yükseklikte ve fotoğraflaması hayli zor. Demir köprü Hohenzollen’den karşıya geçip Ren Nehri kenarına ulaştığınızda muhteşem gotiğin tüm güzelliğini görebilirsiniz. Hayli kasvetli bir hali de var. Özellikle Köln’ün çoğunlukla gri bir gök yüzüne sahip olduğu düşünürsek, Köln Katedrali bu gri tabloyu tamamlıyor.
Katedrali gezmek ücretsiz.
Altstadt: Eski Kent Merkezi
*Altermarkt
Köln’ün bir zamanlar nasıl göründüğüne dair fikir veren, tıpkı Berlin’deki Nikolaiviertel gibi küçük bir alanda varlığını sürdüren eski kent merkezini keşfetmeye Altermarkt ile başlayabilirsiniz. Etrafını çevreleyen kafe ve restoranlar, renkli evler, bu minik pazar alanını Köln’ün en canlı köşesi yapmış. 800 yıllık belediye binası Rathaus’un dış cephesi etkileyici. Yüzyıllar boyu çekirdek binaya sürekli bir ekleme olmuş. Bugün görebildiğimiz en eski kısmı ise 1330 yılında yapılmış. Belediye Kulesi 1404-1417 yılları arasında eklenmiş. Tabi ki savaş yıllarında çok hasar almış.
Noel dönemi burada kurulan pazar ise deneyimlediklerinizden en iyisi olmaya aday türden. Altstadt turunuza Tünnes and Schöl heykellerini ekleyip, St. Martin Kilisesi’ni ziyaret edebilirsiniz. Tünnes and Schöl, Köln’ün geleneksek kukla tiyatrosunda efsaneleşmiş iki karakter. Sürekli birbiri ile atışan, ilhamını Köln halkından alan bu iki figür bizdeki Hacivat ile Karagöz’ü akıllara getiriyor.
*Fischmarkt
Altstadt’ın bir diğer renkli köşesi Fischmarkt, aynı zamanda Ren Nehri ile de buluşacağınız nokta. Adının da ele verdiği üzere bir zamanlar balık pazarı olan bölge, şu an Köln’ün en fotojenik ve renkli adreslerinden biri. Akşam meşhur Köln birası Kölsch içmek için ya da Ren Nehri kıyısında sabah yürüyüşü ile güne başlamak için çok güzel bir nokta.
Ludwig Müzesi:
Özellikle yağmurlu bir Köln gününde yapılacak en güzel aktivitelerden biri Ludwig Müzesi’nin geniş koleksiyonu arasında birkaç saat geçirmek. Avrupa’nın en geniş pop-art koleksiyonlarından birine ev sahipliği yapan müze, aynı zamanda geniş bir Picasso seçkisine, Alman ekspresyonizminin önemli temsilcilerine de ev sahipliği yapıyor.
Giriş: 11€ (Köln Card ile indirimli gezebilirsiniz)
Wallraf-Richartz Müzesi:
Orta çağ sanatı, Barok ustaları, empresyonizmin en önemli isimleri Köln’de bu müzede buluşmuş. Rubens, Rembrandt, Murillo, van Dyck eserleri bir tarafta, Monet, Manet, Renoir, Pissaro, van Gogh, Cezanne eserleri diğer tarafta. Gezmeye en üst kattan başladığınızda açılışı bir Munch tablosu ile yapıyorsunuz. Katlara yayılmış 600 yıllık bir sanat yolculuğu sunan güzel bir müze.
Giriş: 8€
*Müzenin üçüncü katından görünen katedral manzarası da bonusu.
Farina Duftmuseum:
Kolonya’nın doğum yeri Köln, dünyanın en eski parfüm fabrikası Farina Haus. Kolonyanın tarihi nerelere ve kimlere kadar uzanır bilinmez ancak emin olduğumuz, belgelere dayanan tarihi bir gerçek var ki bir İtalyan olan Giovanni Maria Farina’nın Köln’de ilk kolonya üretimini gerçekleştirip, bunu dünyaya tanıtmış olması ve buna Köln Suyu – Eau de Cologne demesidir.
Farina’nın bu serüveni hakkında fikir sahibi olmak için Farina Müzesi’ndeki rehberli turlara katılabilirsiniz. Bireysel olarak gezmek mümkün değil. Sitesinden tur saatlerini kontrol edebilirsiniz. Müzenin giriş katında çeşit çeşit kolonya satışı da var. Minik bir Köln hatırası olarak sadece mağazaya da bakabilirsiniz.
Giriş: 8€
Kolumba Müzesi:
Dış cephesi gri bir beton yığınını andıran ancak mimari açıdan fazlasıyla etkileyici bir bina olduğunu düşündüğüm Kolumba Müzesi, gezmesi çok kolay olmayan, akıl karıştırıcı bir müze. Beş yüz yıllık bir Meryem Ana heykeli ile günümüze ait bir enstalasyonu yan yana görebileceğiniz, anlamlandırmayı size bırakan bir yer.
Gri bir beton yığının içine girdiğinizde, binanın yarattığı soğukluk hissi hiç değişmiyor. Soğuk, mesafeli, minimalist, kasvetli ama tuhaf bir anlam arayışına iten bir müze. Yazarken daha iyi fark ediyorum ki müzeden çok, gezdiğim yapının etkisinde kalmışım. Aslında yoktan var olan bir müze değil. Savaştan önce burada bulunan St. Kolumbus Kilisesi 1853 yılında Hristiyan sanatını yüceltmek için burada bir enstitü kurmuş. St. Kolumbus Kilisesi de daha önce var olan Roma kalıntılarının üzerine inşa edilmiş. Savaş sırasında kilise yıkılmış. Peter Zumthor tarafından tasarlanan bina eski kalıntıları da içine alan, onların üzerine değil onlarla birlikte var olan yeni bir mekâna dönüşmüş. Özellikle mimarların, mimarlık öğrencilerinin ziyaret etmesi gereken bir yer.
Giriş ücreti: 8€
Schokoladenmuseum- Çikolata Müzesi:
Kakao çekirdeklerinin çikolata nasıl dönüştüğü, çikolatanın ve temelinde kakaonun tarihini ve geçirdikleri endüstriyel süreci merak ediyorsanız doğru adres Çikolata Müzesi. Hem tadım yapabileceğiniz, her bir duyunuza hitap edecek bir deneyim. Modern dünyanın vazgeçilmezi çikolatayı yakından tanırken, aynı zamanda beş bin yıllık bir tarihin de izlerini sürüyorsunuz. Çikolata müzesi, Köln’ün liman bölgesini keşfetmek için de fırsat sunuyor.
Schildergasse ve Hohhe Strase:
Köln’ün birbirini kesen meşhur iki alışveriş caddesi, şehir dışına çıkmadan alışveriş yapmak isteyenler için önemli iki adres. Almanya’nın en ünlü departman mağazası Galeria Kaufhof, Zalondo, TK Maxx gibi outlet mağazaları bu caddeler üzerinde. Ayrıca Neumark Galerie’nin alt katındaki çikolata, gofret, ıvır zıvır outlet mağazasına da bakabilirsiniz.
Belgisches Viertel:
Adını Belçika şehirlerinden alan sokakları, 1900’lerde yükselmeye başlayan art nouveau binaları, genç tasarımcıların butikleri, kitapçıları, ikinci el mağazaları ve güvenli ortamı ile on yıl önce bir dergi Belçika Mahallesini, Köln’ün en yaşanabilir mahallesi ilan etmiş. O günden sonra da bu en yaşanılabilir mahalle aynı zamanda en pahalı konut fiyatlarına sahip bölgelerden birine dönüşmüş. Belçika Mahallesi’nde gezerken gerçekten şehrin daha dinamik, yaratıcı bir köşesinde olduğunuzu fark ediyorsunuz. Art Nouveau binalar için Brüsseler Platz çevresindeki sokakları dolaşabilirsiniz. Yazın Stadtgarden’ın bira bahçelerinde keyif yapabilirsiniz. Hava kararınca Köln’ü keşfetmek isterseniz Brüsseler Platz’a tekrar uğrayın!
Ehrenfeld:
Köln’de turistik turları tamamladıktan sonra vaktiniz kalırsa şehrin bir diğer ilginç, mozaik mahallesini gezebilirsiniz. Sokak sanatının yaratıcı örnekleri, nitelikli kahveciler, kebapçılar, eski sanayi mekanlarından bozma kulüpler, antikacılar, şarap evleri gibi uzayıp giden bir çeşitliliği barındırıyor Ehrenfeld.
Bu çok kültürlü yapıyı en iyi gözlemleyebileceğiniz yer ise Körnerstrase. 1998 yılından beri, her sene mahalle sakinleri tarafından herkese açık bir etkinlik düzenleniyor. Etkinlikten elde edilen maddi gelir ise bir yardım kurumuna bağışlanıyor.
St. Gereon Bazilikası:
Köln’de çok fazla kilise var ve kuşkusuz hepsinin kendine has bir güzelliği bulunuyor. St. Gereon Bazilikası, Köln’ün en eski yapılarından biri ve altın süslemeli kırmızı kubbesi bazilikaya özel bir ilgi göstermemize sebep oluyor. Parlak kırmızı kubbe aynı zamanda, 6. Yüzyılda Ayasofya’nın, 15. Yüzyılda Floransa Katedrali’nin inşası arasında Batı’da inşa edilen en büyük kubbeymiş.
Altstadt’ın biraz dışında kaldığı için 12 ya da 15 No’lu tramvay ile ulaşabilirsiniz. Saat 12:00’de ziyarete açılıyor ve giriş ücretsiz.
Keyifli bir hafta sonu rotası olmaya aday Köln, kışın her ne kadar çok soğuk olsa da Noel pazarı döneminde ziyaret etmenizi önerdiğim keyifli bir kış rotası.
Bir sonraki yazıda Köln’ün bu küresel festivalde büründüğü havayı anlatacağım. Köln Noel Pazarları yazımızda görüşmek üzere!
Keyifli seyahatler…