Batı Trakya bizim için hep sıcak bir rotadır. Birçoğunuz gibi bizim de büyüme hikayelerimizde, daha görmeden isimlerine aşina olduğumuz Batı Trakya şehirleri, anneannelerimizin, dedelerimiz anlatırken gözlerinin içi güldüğü, memleket diye bildikleri Batı Trakya köyleri var. Dedeağaç’tan başlayan, Selanik’e kadar uzanan bir sürü şehir, bir sürü köy ve beraberinde gelen bir sürü hikâye demek Batı Trakya. İskeçe’de o şehirlerden sadece biri. Ancak kendisinden baya hoşlandığımızı itiraf edelim.
İskeçe’de gezilecek yerlerden ziyade İskeçe’de yenilecek yerler mi desek, İskeçe gezi rehberi yerine İskeçe yeme-içme rehberi mi desek daha anlamlı olur bilemiyoruz. Çünkü bu minik şehirde yapacağınız çok fazla bir şey yok. Eski şehirde dolaşmak, şehir merkezindeki canlı alışveriş caddesinde turlamak, nehir kenarına göz atmak ve bolca yemek içmek. Zaten bu rotanın küçük bir hafta sonu rotası ya da Dedeağaç’tan başlayan Kavala ’ya kadar uzanan daha büyük bir rotanın durağı olacağını düşünüyoruz.
İskeçe’de gezilecek yerlere bakmadan önce sınırı geçmek gibi küçük bir detay var. Gözünüzde büyütmeyin çünkü her zamanki kâğıt kürek işlerine birkaç form daha eklendi sadece. Bir de uzayan yollar.
Pandemi öncesi yaz sezonunda sınırlardaki yoğunluk dillere destandı. Bu durum pandemi sürecinde, sınırlar açıldığında da devam etti. Ağustos ayında Kırcaali’ye geçerken kullandığımız Kapıkule’de saatlerce beklediğimizi söyleyebilirim. Ancak Kasım ayında gittiğimiz İskeçe için durum biraz daha kolay oldu.
Pandemi Sürecinde Yunanistan’a Arabayla Seyahatte Bilmeniz Gerekenler:
- Yunan pasaportunuz, oturum izniniz ya da ticari bir iş için giriş yapmayacaksanız İpsala sınır kapısı kapalı.
- Yunanistan’a geçişler Pazarkule Sınır Kapısı’ndan gerçekleşiyor. Ancak burada da dikkat etmeniz gereken hususlar var. Öncelikle aracınıza yeşil sigorta yaptırmanız gerekiyor. Normalde İpsala’da yaptırılan Yeşil Sigorta Pazarkule’de yapılmıyor. Bunu yola çıkmadan halletmelisiniz. Harç pullarınızı da yola çıkmadan online olarak ödeyebilirsiniz. Pazarkule oldukça izbe bir sınır kapısı. Gece yarısı sınırı geçerken kendinizi bir ülkeye kaçak girecek gibi hissederseniz yalnız değilsiniz. Pazarkule etkisi.
- Atlamamanız gereken diğer nokta, seyahatinizden önce PLF (Personal Locator From) doldurmanız. Çünkü arabayla geçiş için bir kota konmuş durumunda. Gireceğiniz tarih için formu doldurup sistem onay verdiğinde sorunsuzca giriş yapabilirsiniz. Bu kota sadece Türkiye sınırı için değil. Yunanistan’a sınırı olan bütün ülkeler için aynı prosedür geçerli. Bulgaristan üstünden ülkeye giriş yapmayı düşünebilirsiniz ki biz de düşündük ancak form aynı form.
- Aşı kartlarınızı hazır bulundurmanız gerekiyor. Healthpass uygulamasına yüklediğiniz aşı kartlarınız bütün seyahatiniz boyunca gerekli olacak. Çünkü Yunanistan’da sokakta yürümüyorsanız neredeyse her yere giriş için gerekli. Restoran, kafe gibi yerlerde içeride oturmak zaten yasak ancak dışarıya oturabilmeniz için de aşı sertifikanız olmalı. Healtpass’ten indirdiğimiz aşı sertifikalarını bazı mekanlarda okuttuğumuzda red cevabı geldi. B planı olarak E-Nabız sisteminde görünen barkodun da ekran görüntüsünü telefonunuza indirin. Elinizdeki bütün sistemlerden aşı sertifikanızın ekran görüntüsünü alıp, favorilere ekleyin. Sıkça başvuracaksınız.
- Sınırı geçtikten sonra ücretli ve ücretsiz yolları kullanabilirsiniz. Ücretli yolları kullandığınız takdirde İskeçe’ye varış 5.00€ civarı tutuyor. Gişelerden nakit ödeme yapabilirsiniz. Sınırı geçmeden hemen önce deponuzu doldurduğunuzda, benzininiz İskeçe’ye gidiş ve dönüş için yeterli olacaktır. Ancak yolu uzatacaksanız takviye şart. Şunu da belirtelim biz gece yolculuğu yaptık ve İskeçe’ye varana kadar yol üzerinde gördüğümüz bütün benzinciler kapalıydı. Tedbirli olmakta fayda var.
İskeçe’ye dönecek olursak, arabanızı sokağa park edebilirsiniz. Çok kalabalık olmadığı için park çok büyük bir sorun yaratmayacaktır. Merkezde arabaya ihtiyaç duymayacaksınız. Nehrin doğu yakasındaki manastırlara gitmek isterseniz belki ihtiyaç olabilir.
İskeçe’de konaklama hususunda kaldığımız evi buraya iliştiriyoruz. İki çift olarak gittiğimiz seyahatte evden oldukça memnun kaldık, eski kent merkezindeki evimizde gerekli olan her şey mevcuttu ve ev sahibimiz Eleni dünya tatlısı bir ev sahibiydi.
Osmanlı zamanından Eskice olarak bilinen İskeçe, Ksanti ya da Xanthi, günümüzde de Gümilcine ve Dedeağaç’la birlikte Türk nüfusunun en yoğun olduğu yerlerden biri. Birçok işletmede Türklerle karşılaşmanız mümkün. Nehrin karşı yakasında da Türk mahalleleri var. Okul yıllarından aşına olduğumuz Osmanlının Rumeli’yi Türkleştirme politikası, Konya’dan Rumeli’ye yerleştirilen Türkler, Rumeli sınır beylikleri içinde İskeçe’de var.
İskeçe de tüm Rumeli ve Balkanlar gibi çalkantılı bir tarihe sahip. Balkan Savaşları’ndan itibaren bölge bolca el değiştirmiş. Osmanlı, Yunan, Bulgar sonra tekrar Bulgar ve en son Yunan hakimiyetinde kalan bölgede yaşayan Türkler, Lozan Antlaşması’yla yürürlüğe giren nüfus mübadelesinden muaf tutulmuş. Bölgede hala bu kadar çok Türk olmasının sebebi bu olsa gerek.
İskeçe’yi Batı Trakya’daki diğer şehirlerden bir adım öne taşıyan şey tütün üretimi olmuş. Modern zamanda, Avrupa’daki tütün ticaretinin yolu İskeçe ile kesişmiş. Bu durum bölgenin refah seviyesinin artmasına katkı sağlamış. Şehirde eski bir tütün deposu da var. Ancak şimdilerde tütünden ziyade İskeçe Karnavalı ile meşhur. Karnavalı olan bir şehrin her zaman bir şansı olmalı. Karnaval, Doğu Ortodoks Kiliseleri’nin bir pratiği olan Büyük Perhiz Dönemi’nden üç hafta önce başlıyor ve kapanış seromonisinde Kosyntos nehrinde Tzares – bir çeşit kutsal ağaç- yakma ritüeliyle son buluyor. Karnavalın köklerini kazıdığımızda altından dini bir ritüel çıkacağı kesin. Ancak bu başka bir yazının konusu olabilir. Biz eğlence kısmındayız. Her sene belli bir tema belirleniyor ve ona göre kostümler ayarlanıyor, karnaval sonunda bir kraliçe seçiliyor. Geçen sene pandemi sebebiyle iptal edilen karnaval bu sene 21 Şubat ve 7 Mart arasında gerçekleşecek gibi duruyor. Uzun lafın kısası İskeçe’yi karnaval zamanı görmek de bir hayli keyifli olabilir.
Camileri, Bizans Kiliseleri, Osmanlı ve Yunan evleri ile İskeçe’nin eski şehir bölgesi beklentileri karşılıyor. Rodop Dağları’nın eteklerinde, Kosynthos Nehri’nin ikiye ayırdığı şehrin batı yakası şehirleşmişken doğu yakası Rodopların doğasıyla iç içe geçmiş.
İskeçe Eski Kent Merkezi: Türk ve Yunan mimarisine ait evler, sanki Moda ya da Karaköy’de yürüyüşe çıkmışsınız hissi veren güzel kahveciler, Yunan mutfağının tadına varabileceğiniz restoranlarla dolu bu küçük merkezde çok bir seçeneğiniz yok. Bunu kötü bir anlamda söylemiyoruz ancak gerçek bu. Bir kahveciden kalkıp diğerine oturmak, bolca fotoğraf çektirmek ve gelmişken görelim bari, âdettendir dediğiniz bir iki yer dışında size sunacağı pek seçenek kalmıyor.
- İskeçe Halk ve Tarih Müzesi: Rus bir mimar tarafından Osmanlı hakimiyetinin son yıllarında inşa edilmiş, tütün tüccarı Kuyumcuoğlu Ailesi’ne ait özel bir mülk olan müzede İskeçe’nin son yüzyılda geçirdiği tarihi ve sosyal değişim sergilenmek istenmiş. İçeride Kuyumcuoğlu Ailesi’ne ait özel eşyalar, geçmişte İskeçe halkının alışkanlıklarını gösteren parçalar var. Giriş ücreti 4.00€.
- Gölge Evi: Burayı nasıl tanımlasak bilemedik. Müze desek değil, sanat galerisi desek o da değil. Yerel bir sanatçı tarafından geri dönüşüm malzemelerinden elde edilen heykellerin ışıkla gölgelerinin sergilendiği bir sergi olarak adlandırabiliriz. Giriş ücreti yok, isterseniz sergiyi gezdikten sonra dilediğiniz miktarda ödeme yapabilirsiniz.
- 2 Bookstore: Burasını İskeçe’nin instagramlık noktalarından biri olarak not düşmek istedik. Çok büyük bir kitapçı değil ancak binanın güzelliğine diyecek bir söz bulamadık. Eski kent merkezi başlı başına fotoğraf çekmeyi sevenler için cennet. Ancak yine öne çıkan yerlerden birini de buraya ekleyelim. Eski Kentin göbeğinde Olympia, sarı dış cephesiyle ben buradayım diyor zaten. Ararken çok zorlanmayacaksınız. Bu güzel sokağı fotoğraflamak için sabahın erken saatlerini değerlendirin. Gün başlayınca mekânı ve sokağı boş bulmak neredeyse imkansız.
- Kosynthos Nehri: Eski kentten katedraller bölgesine doğru ilerlediğinizde cılız, küçük bir nehir göreceksiniz. Nehir kıyısı çok hareketli değil ancak İskeçe’nin doğu kısmına doğru ne kadar da yeşerdiğini göreceksiniz. Üstelik nehir kenarından karşıya baktığınızda Rodop Dağları’nın eteğinde olduğunuzu iyice hissediyorsunuz. Nehrin karşı tarafı daha çok Türk nüfusunun yaşadığı mahalleler.
- Konitsis Sokağı: Eski kentten merkeze doğru geçmeden önce Konitsis sokağına da uğrayabilirsiniz. Tam arada kalan bu sokakta da hareketli mekanlar var. İskeçe semt pazarını da merak edenler Cumartesi günü sokağı takip edip, merdivenlerden aşağı indiklerinden büyük pazarı görecekler. Bizim pazarların aynısı, çok da ilgi çekici bir şey yok.
Platia Dimokratias ve İskeçe Saat Kulesi: Şehrin o kadar da çekici olmayan, sıradan yüzüyle karşılaştığınız nokta Dimokratias Meydanı. Meydandaki birçok çay bahçesinin ortasında bir saat kulesi ve alışveriş caddelerine açılan sokaklar var. Ancak şehrin sıradan yüzü olması, güzel mekanlar olmadığı anlamına gelmiyor.
- Azize Sofya Katedrali: Dışarıdan tam bir klasik Ortodoks Yunan İbadethanesi olan katedralin, içi biraz camiyi andırıyor. Halıları, canlı freskleriyle görmek isteyebileceğiniz yerlerden.
- Michail Karaoli Caddesi: Ana meydandan bu caddeyi takip ettiğinizde butiklerin, kafelerin ve restoranların olduğu cadde eski kentin tadını vermese de alışveriş yapmak isteyenler için listeye eklenebilir. Sevdiğimiz iki mekan Bahamas ve KonSerVa bu cadde üzerinde. Ayrıca dışarıdan güzel görünen ama o kadar çok mekan denedikten sonra midemizi daha fazla genişletmemek adına deneyemediğimiz birçok mekan da bu cadde üzerinde.
- Bir de bu caddenin paralelinde araç trafiğine kapalı başka bir alışveriş caddesi daha var. Butikler, teknoloji mağazası, kırtasiye, hırdavatçı vb. ne ararsanız bulabileceğiniz her telden çalan sokaklar bunlar. İlginç olan yaklaşık altmış bin nüfuslu İskeçe’de bu kadar çok kafe ve restoranın olması hatta bu işletmelerin neredeyse hep dolu olması.
İskeçe’de Yeme-İçme Önerileri:
Yazının başlığına öneri diyoruz çünkü bu küçük memleket mekân konusunda derya deniz çıktı. O kadar çok seçenek var ki, iki günde listenize not ettiğiniz bütün mekanları denemek için ya gerçekten çok sağlam bir mideye ya da her gittiğiniz yerde biriniz tadım yapıp diğerinin kendini bir sonraki mekâna saklaması gerekiyor. Bir başka sorunsal da şehrin çok büyük olmaması ve yiyip içip biraz dolaşıp da tekrar bir yere oturayım diyememeniz. Üstelik porsiyonların da gerçekten büyük olduğunu hesaba katarsak işler zorlaşıyor. Şunu da belirtelim ki gittiğimiz her mekânda herkes çok güler yüzlüydü. Bu bağlamda İskeçe’deki tüm işletmeler gönlümüzü fethetti.
*İnstagram hesabımızdaki hikayelerde nerelerde ne yedik içtik, ne kadar ödedik gibi detayları bulabilirsiniz.
Fôret: Burası eski kent ile merkezin birleştiği noktada Azize Sofya Katedrali’ne doğru giden yolda güzel bir kahveci. Pandemi sebebiyle diğer tüm mekanlarda olduğu gibi burada da içeride oturmak mümkün değil. Croissant, tost, simit gibi seçenekler mevcut. Mekân ne kadar güzel olsa da kahvaltıdan ziyade küçük bir atıştırmalık için tercih edilebilir.
GEA All Day Cafe Gastrobar: Yumurtalı bir kahvaltı yapmak isterseniz burayı gönül rahatlığıyla tercih edebilirsiniz. Kahvaltı için zengin bir menüsü olduğunu söyleyebiliriz. Her türlü omlet, pancake, sandviç var. Servisini biraz yavaş bulsak da bunun sebebinin açılır açılmaz hatta neredeyse açılmak üzereyken gittiğimizden dolayı olduğunu düşünüyoruz. Omletler 6.00 – 7.00€ arası değişiyor.
Tiflomiga: Eski Kent’in en kalabalık sokağında gündüz kahveci akşamları ise kokteylleri ile yerellerin ve turistlerin en çok tercih ettiği yer olabilir. Evet o meşhur sarı binadan bahsediyoruz. Kahveleri standart, sokağın atmosferi çok güzel.
Hermes: Tiflomiga’da yer yoksa hemen karşı duvara yerleşiyoruz. Bu hareketli sokakta oturmadan gelmeyin. Hermes’i sevin çünkü siparişinizin yanında ikram olarak revani veriyor.
KooKooVoya Urban Gastronomy: Kahvaltı ya da ana yemek için tercih edebileceğiniz yerlerden biri. Biz Yunan mutfağının meze kısmını çok özlediğimiz için ana yemek tercihini burada yapmadık. Menüleri daha çok hamburger, pizza, hatta pide, salata çeşitlerine dayalı. Fiyatlar 6.00-10.00€ arası değişiyor.
Artopolis: Birçok lokal tarafından yorumlara göre İskeçe’nin en iyi fırını olarak gösteriliyor. Ancak burası gerçekten fırın yani alıp oturup yiyeyim diye bir seçeneğiniz yok. Michail Karaoli Caddesi üzerinde önündeki kuyruktan neresi olduğunu rahatlıkla anlayacaksınız.
Milos Bakery: Croissant, poğaça, börek ve aklınıza gelecek diğer hamur işi severleri buraya alabiliriz. Pandemi şartlarında maalesef oturup yemek mümkün değil. Buradan aldığımız tuzlu poğaçalar anne poğaçasına benzediği için biz sevdik. Gün içinde kan şekeriniz düşerse kurtarıcı olarak alıp çantaya atılabilir.
Edesma: Yerel mutfağı ne kadar sevsek de iki gece üç gün ekibi döner sevdalısı. O yüzden Almanya ve Yunanistan’a gittiğimizde bir öğünümüze muhakkak döner sıkıştırmaya çalışıyoruz. İskeçe’de de kaideyi bozmadık. Lezzetli bir etle yapılmış dönere asla hayır diyemeyiz.
Amalthia: Aradığımız Yunan mezelere doğru adreste kavuştuğumuzu düşünüyoruz. Amalthia Eski Kent’te bildiğimiz o klasik Yunan mutfağını sunan restoranlardan bir tanesi. Bahçesinde açık havada, güzel bir servisle tıka basa doyup çok mutlu ayrıldığımız söyleyebilirim. Türkçe bilen garsonları sayesinde işiniz biraz daha kolaylaşabilir. Kabak kızartmaları, salatalar, tekirler, sardalyalar ve tabi ki uzo eşliğinde donanan bir sofradan dört kişi toplamda 65.00€ vererek ayrıldık.
Bahamas: Tekrar şehir merkezine dönüş yapıyoruz. Michail Karaoli Caddesi’nde bir avluya saklanmış Bahamas’a gündüz kahve akşam ise kokteyl içmek için uğradık. Kokteyler 6.00-8.00€ arası. Ortam güzel, ikramlar bol. İskeçe’den istediğimizi fazlasıyla aldık diyebiliriz.
KonSerVa: Kokteyl diğer bir alternatif de aynı cadde de bir başka avluya saklanmış KonSerVa. Bu mekanlar gece oldukça hareketli ancak tekrar altını çizelim gündüz de geceyi aratmayacak kadar insan var.
Bizim İskeçe ziyaretimiz tamamen şehir merkezinde vakit geçirdiğimiz bir seyahat oldu. Eğer ki daha çok vaktiniz varsa, yanınıza spor ayakkabılarınızı alıp Kosynthos nehrinin kenarından “Path of Life” yolunu izleyerek güzel bir doğa yürüyüşü yapabilirsiniz. Üstelik şehrin doğu yakasına geçmişken araba ile Panagia Kalamou ve Panagia Archangeliotissa Manastırlarını da ziyaret edebilirsiniz. Vizemize İskeçe ile temiz bir sayfa açtığımız için bir hayli mutluyuz. Buraları görmek niyetindeyseniz hiç vakit kaybetmeyin. Üstelik pandemi sonrası seyahatlere başlamak için küçük, Avrupa’ya göre tenha bir seçim yapmak güzel bir ısınma turu olabilir.
Herkese keyifli seyahatler…