Az gittik uz gittik dere tepe düz gittik. Kendimizi Slovenya’da bulduğumuzda, bu minik ülkenin bünyemizde yaratacağı tazelenmeden, zihnimizde açacağı yeni ufuklardan habersizdik. Slovenya seyahatinin bilançosu tahminimizden ağır oldu. Dönüş yolunda yapılan yeni seyahat planları, yerini depresif hal ve tavırlara bıraktı desek abartmış olmayız. İstanbul aşıkları, lütfen alınmayın. Sonuçta bu etkiler, bu gözlemler tamamen kişisel deneyimler. Ancak kişisel olmayan birtakım gerçekler var ki, o da bu ülkenin yemyeşil doğası, az nüfusu, nefes aldığınızı hissettiren oksijen bolluğu. İki milyon nüfusu ile Yugoslavya’nın küllerinden doğan ülke, 2004 yılında Avrupa Birliğine girerek, AB’ye üye olan ilk eski Doğu Bloğu ülkesi olmuş. Ülkenin hareketli tarihini bilmeseniz, bir zamanlar Doğu Bloğu ülkesi olduğu aklınıza gelmez. Ekonomik, kültürel ve toplumsal sermayesini Balkan ya da Yugoslav mirasından almış değil de arasına sıkıştığı Avusturya ve İtalya’dan devşirmiş gibi bir yer burası.
Slovenya Gezi Rehberi’nin ilk bölümü Ljubljana Gezi Rehberi. Herkesin tek günde gezilebilir dediği başkent, küçük olmasına küçük, tek güne sığdırmak isterseniz başarabileceğiniz bir şehir. Ancak o zaman nehir kenarındaki kahveci Todz’da kahvenizi hızlıca içmek, hemen arka sokağında tadabileceğiniz geleneksel tatlıyı iki lokmaya sığdırmak, müzelerin bir kısmına dışarıdan el sallamak zorunda kalacaksınız. Bunlar size bu işte bir terslik var dedirtmiyorsa, başkent Lubliyana’yı bir günde gezebilirsiniz. Biz tatlıları iki lokma halinde yemek istemedik ve Lubliyana’ya iki gün ayırdık. Bu sebeple Lubliyana’da gezilecek yerler listemiz biraz daha detaylı olabilir. Slovenya rotamızı ise bir gün Bled ve Bohinj Gölü, bir gün de Predjama Kalesi ve Postojna Mağarası şeklinde çizdik. Ancak gördüklerimiz daha çok görme isteği uyandırdı ve şimdiden Slovenya’yı tekrar görülecek ülkeler listemize attık.
Lubliyana için kompakt bir başkent desek yerinde bir tanımlama olur. En fazla 15 dakika yürüyerek şehirde görülmesi gereken en uzak noktaya ulaşabileceğiniz şehrin mutfağı da çok lezzetli. Telaş, koşturmaca ve kaosa sırtını dönmüş görünen bu şehirde siz de pek acele etmeyin. 278 binlik nüfusu ile Lubliyana’nın ne kadar kalabalık olabileceğini siz düşünün. İşinizi kolaylaştırmak adına Bağcılar nüfusunun 751 bin olduğunu da not düşelim. Hafta sonları haliyle kalabalıklaşan şehir, Eminönü’nde sıradan bir günde karşılaşacağınız kalabalıktan daha fazlasına bile ulaşamıyor. Örneklerimizi Şirinevler üst geçidi veyahut Zincirlikuyu Metrobüs durağı ile de zenginleştirebiliriz.
Ljubljana’da konaklama çok ucuz değil. Ljubljanica Nehri boyunca ara sokaklara saklanmış birçok otelden birini seçebilir ya da Kongresni Meydanı çevresinde konaklayabilirsiniz. Merkezden uzaklaşamayacağınızın garantisini veriyoruz. Özellikle terası ile kalbimizi kazanan otelimiz Vander Urbani Resort’u tavsiye edebiliriz. Bütçenizde konaklamaya ayıracağınız pay daha düşükse, Copova Ulvica ve paralelindeki caddelerdeki otel ve hostellere de bakabilirsiniz. İçlerini göremesek de buradaki hosteller lokasyon olarak hayal kırıklığı yaratmayacaktır.
Lubliyana’da ulaşım konusu yürüyerek veya bisiklete binerek hallolabilecek bir durum. Şehir içinde toplu taşımaya hiç ihtiyaç duymayacaksınız. Ancak siz de kendinizi Slovenya’nın dağına, taşına vurmaya kararlıysanız buradaki ulaşım alternatiflerinden diğer yazıda bahsedeceğim. Lubliyana Havaalanı ve şehir merkezi ulaşımında bize ve çoğunluğa göre akla en yatkın iki yol otobüs ve shuttle seçenekleri. Şehir merkezine giden otobüsler saat başı kalkıyor. Otobüse binme niyeti ile çıktığınız terminalden kendinizi size özel bir shuttle’ın içinde seyahat ederken bulabilirsiniz. Otobüs beklerken yanınıza yaklaşan Shuttle şoförlerine hemen kötü gözle bakmayın, sizi kazıklamaya çalışmayacaklar. Tekliflerini yapıp çekiliyorlar. Bir saat beklemek yerine bu seçeneği kullanabilirsiniz. Üstelik 40 dakika süren yolculuk boyunca başkentle ve genel olarak ülkeyle ilgili bir sürü faydalı bilgi öğrenebilirsiniz. Sizi Lubliyana dışına ulaştırabilecek bir alternatif olduklarını da unutmayın.
- Lubliyana Havaalanı- Şehir Merkezi Ulaşım (Otobüs): 4€
- Lubliyana Havaalanı- Şehir Merkezi (Shuttle): 9€
Lubliyana’da müzeleri de gezmek isterseniz Lubliyana Card avantajlı bir seçenek. Şehirdeki önemli müzelerin hepsine ücretsiz girebiliyorsunuz. 24, 48 ve 72 saatlik seçenekleri bulunan kart, ücretsiz nehir turu, bisiklet kiralama, şehir içi toplu taşıma, şehir turları ve ücretsiz wi-fi imkânı sunuyor. Dört günlük Slovenya gezisi için, 24 saatlik Lubliyana kartı tercih ettik. Nitekim, istediğimiz bütün müzeleri de 24 saat içinde çok rahat tamamlayabildik. Başkent dışına çıksanız bile, konaklama için Lubliyana’ya dönmeniz gerekiyorsa, kesinlikle 24 saatlik kart işinizi görecektir. Kartın detaylarına buradan bakabilirsiniz.
- 24 Saat Geçerli Lubliyana Kart: €27.00
- 48 Saat Geçerli Lubliyana Kart: €34.00
- 72 Saat Geçerli Lubliyana Kart: €39.00
Bu bilgileri de akılda tutarak, merkeze ayak bastığınızda Üçlü Köprü’nün hemen köşesindeki Turist Ofisinden kartınızı tedarik edebilirsiniz. O halde gezmeye başlayalım.
Lubliyana Kalesi/ Ljubljana Castle/ Ljubljanski Grad: Neredeyse 900 yıldır orada duran kaleye, ister Central Market’in karşısındaki duraktan binerek funikülerle ister Studentovska Ulica’nın dar ve yokuş yollarını tırmanarak çıkın, ancak kafanızı her kaldırdığınızda panoptik gibi sizi izleyen kaleyi bir an önce aradan çıkarın. Aşağıdan baktığınızda gördüğünüz surların içini odalara ayrılmış bir sergi salonu gibi düşünün. İster gözlem kulesine çıkıp kırmızı kiremitlere tepeden bakın, isterseniz kaledeki Slovenya Tarihi Sergisini gezin. Biz cebimizdeki karta güvenerek kalede gezebileceğimiz her noktaya baktık.
- Slovenya Tarihi Sergisi: Slovenya’nın prehistorik dönemi ile başlayan ve yakın tarihine kadar uzanan kalıntılar, belgeler ve materyallerin sergilendiği bölümü gezebilirsiniz.
- Kukla Müzesi/ Puppet Museum: Burası özellikle çocuklu seyahat severlerin keyif alabilecekleri bir müze. Kukla, Slovenya tarihi ve kültüründe büyük yer kaplayan bir gelenekmiş ve bu müze Slovenya’daki kukla ustaları anısına açılmış.
Lubliyana Açık Mutfak/ Ljubljana Open Kitchen: Kaleden indiniz, hele bir de günlerden Cuma’ysa meydanda kurulan açık mutfağa bakmadan yolunuza devam etmeyin. Mart’ın ikinci haftasından Ekim’e kadar Cuma günleri, burada Sloven şeflerin yemeklerini yiyebilirsiniz. Cuma günü ya da belirtilen aylarda orada değilseniz de üzülmeyin hemen yanındaki pazardan (Central Market) atıştırmalık meyveler alıp, pazardaki çeşmede yıkayıp, afiyetle yedikten sonra gezinize devam edersiniz. Burası lokaller için de öğle arası uğranacak, buluşma adresi olarak verilen bir nokta oluvermiş.
Lubliyana Katedrali/ Ljubljana Cathedral: Lubliyana’daki en görkemli dini yapı olan katedralin tarihi tahmin edilebileceği gibi çok eski ve birçok yenileme geçirmiş. Katedralin, 1469 yılında büyük olasılıkla Türkler tarafından yakıldığı düşünülüyor. Ancak tabi bu katedralin atlattığı tek badire değil. 1361’deki yangından sonra gotik mimari üslupla yenilen katedrale, 1700’lü yıllarda Barok bir salon ekleniyor. Gotik-Barok ve diğerleri kafanızı karıştırdıysa şu yazıya bir bakınız.
Katedrali gezdiyseniz, Ljubljanica nehrinin paralel sokağına adım atmışsınız demektir. Burada karşınıza, önünde daima bir kalabalık olan özellikle öğlen saatlerinde turist gruplarına sıkça rastlayacağınız bir çeşme-dikilitaş (Robbov Vodjnak) ve Belediye Binası (Town Hall) çıkacak. Mestni Trg Meydanı’ndasınız. Burası genelde kalabalık, çünkü özellikle “Yürüyerek Lubliyana”, “Lubliyana …. Tur” gibi kısa süreli turlara katılanların buluşma noktası.
Robba Çeşmesi, Venedikli mimar ve heykeltıraş Francesco Robba tarafından 1743-1751 yılları arasında yapılmış. Çeşmedeki üç tanrı heykeli Ljubljanica, Sava ve Krka nehirlerini temsil ediyormuş. Bilgiyi edindiğim kaynağın bana söylediği; Mimar Francesco bu çeşmeyi yaparken fakirleşmiş-bunun tam olarak ne demek olduğunu anlayamadım- ve Lubliyana’dan Zagreb’e taşınmış. Neyse ki bir sonraki rotamız Zagreb. Mimarın izini orada sürmeyi umuyor ve yolumuza devam ediyoruz.
Lubliyana aynı zamanda bir köprüler şehri. Ortasından geçen Ljubljanica Nehri sağına ve soluna kondurulmuş evleriyle ve iki yakayı birbirine bağlayan küçük köprüleri ile çok güzel bir yürüyüş parkuru oluşturmuş. Tabi ki bazı köprüler, diğerlerine göre bir adım öne geçerek, daha çok fotoğraflanılan, küresel-modern geleneğimiz olan kilit asma seremonilerine ev sahipliği yapan köprüler arasına girmiş. Lubliyana’nın en meşhur dört köprüsü ise Butcher’s Bridge (Mesarski Most), Cobblers Bridge (Sustarski Most), Dragon Bridge ve Triple Brigde.
- Cobblers Brigde (Sustarski Most): Lubliyana’da imzasını birçok yapının altında göreceğiniz mimar Jaze Plecnik tarafından 1931-32 yıllarında yapılan köprü, Mestni Trg ve Novi Trg Meydanlarını bağlıyor. Akşamları sokak müziyenleri ve performansçılarının mesken tuttuğu köprünün en güzel tarafı diğer köprüler gibi araç trafiğine kapalı alanda yer alması. Sadece yayalara ve bisikletlilere ait. Başlı başına sevmek için bir neden. Köprünün ayırt edici özelliği ise üzerindeki sütunlar. İsmi ise köprü üzerinde satış yapan esnaftan geliyor.
- Butchers’Bridge (Mesarski Most): Meşhur aşk kilitleri sebebi ile bu köprü Lubliyana’daki en kalabalık köprülerden biri. Üstelik 2010 yılında yapılması sebebi ile aynı zamanda en yenilerinden. Ancak fikir babası Plecnik. Köprünün ismi ise, bir zamanlar bu bölgede yer alan kasapların işyerlerinden ve Sloven mimar Jakov Brdar’ın heykellerinden geliyor. Nitekim köprünün bir ucu doğrudan Central Market’e açılıyor. Brdar’ın tuhaf heykelleri- büyük olanın Prometheus olduğu söyleniyor- şu an yenilenmiş durumda. Köprüdeki küçük heykelin köprüde satış yapmaya giden kasapları anlattığı ise kabul gören düşünce. Bir tarafta tuhaf heykelleri, diğer tarafta aşk kilitleri ile Butchers’ Bridge tam da 21.yy’a yakışan nitelikte, ironik, romantik ve tuhaf bir köprü olmayı başarmış.
- Dragon Bridge: Köprünün iki başında duran dört ejderha heykeli nasıl olmuş da Lubliyana’nın simgesi olmuş? Lubliyana’nın ejderha efsanesi Yunan mitolojisinden doğmuş. Bakın onlara göre efsane nasıl: Argonotların lideri İason, Kral Aiet’ten Altın Post’u çalar, gemisi ile önce Karadeniz’i geçerek Dalmaçya’ya oradan da Sava ve Ljubljanica nehrine kadar gelir. Ancak Ljubljanica nehrinin kaynağı bir bataklıktır ve bu bataklıkta bir canavar yaşar. Gemilerini Adriyatik kıyılarına ulaştırmak için bataklıktaki gölü geçmeleri gerekir. İason bu canavarla savaşır ve onu öldürür. Burada bahsi geçen canavar, Lubliyana ejderhasıdır. Bu hikâyeyi, başka kaynaklardan okuduğunuzda pek Lubliyana’ya dair bir şey göremiyorsunuz. Hatta olayların daha farklı geliştiğini de görebilirsiniz. Sonuç olarak, simgesi ejderha olan bir şehir var ve inandıkları efsane de bu. Köprü, 1900-1901 yıllarında tamamlanmış. Buradaki ejderhalar yerine kanatlı aslanlar konulması planlanmış. Ancak olmamış. Üstelik bu köprü, Lubliyana’da ilk asfaltlanan yapılardan biriymiş.
- Triple Bridge: Üçlü köprünün ortasındaki esas köprü 1842 yılında yapılmış. Ünlü mimar Plecnik 1929-1932 yıllarında yayalar için iki köprü daha tasarlamış. Yayalar için düzenlenen iki köprüde bulunan merdivenlerden nehir kenarına inebilirsiniz.
Köprüleri arkada bıraktıktan sonra, şehrin kuzeyine doğru yol alalım. Merak etmeyin ne kadar yol alsanız da köprülere hep çok yakın kalacaksınız. Preseren Meydanı’nın en renkli yapısı pembemsi rengiyle karşınıza çıkan Fransisken Kilisesi olacak. Her akşam Preseren Heykeli’nin altında akordeon çalan amcaya da kulak vermeyi unutmayın.
Kongresni Trg Meydanı: Lubliyana’nın en eski ve güzel binalarını bir cephesine toplamış, diğer cephesine Zvezda Park’ı iliştirmiş, Lubliyana Kalesi’nin muazzam görüntüsü ile güzelleşmiş bu meydan size değişik hiçbir şey sunmuyor gibi görünse de sıradanlığın arkasına saklanmış keyifli bir şeyler saklıyor içinde. Romantizme düşmek istemem ama bir kahve alıp Zvezda Park’ta oturup gelen geçeni izlemek bize öyle iyi geldi ki, tavsiye olarak kulağa absürt gelse de söylemeden edemeyeceğim. Parkta boş boş oturun.
İlüzyon Müzesi: İki yetişkin olarak seyahat ediyoruz ama bu müzede çocuklar kadar eğlendik. Sosyal medyada karşınıza çıkan testlerin hemen hepsi bu müzede karşınıza çıkıyor. Hangi çizgi daha uzun, hangisi daha koyu gibi… Müzeden çıkarken, oyun odasına muhakkak uğrayın ve basit görünen ama beyin yakıcı bulmacalara, küplere bir göz atın. Avrupa’nın farklı şehirlerindeki türevlerine gittiyseniz vakit kaybetmek istemeyebilirsiniz. Hak veririz.
Krizanke Manastırı/ Krizanke Monastery: Şimdilerde Lubliyana Yaz Festivali bünyesinde 1400 kişilik açık hava tiyatrosuna ev sahipliği yapan eski manastır, 13.yy’da Töton Şövalyeleri’nin eviymiş. 18.yy’da bu gotik manastır Barok tarzda yenilenmiş. II. Dünya Savaşı Sonrası dönemde, buradaki keşişler devlet eli ile tahliye edilmiş ve manastır Ljubljanski Festival yöneticilerine tahsis edilmiş. Binanın yeni işlevi doğrultusunda yenilenme görevi ise 80 yaşındaki Plecnik’e verilmiş.
Ulusal Kütüphane/ National and University Library: Gri ve kiremit rengi, ilginç dış cephesi ile dikkatinizi hemen çekecek bu binanın sadece küçük bir bölümünü gezebiliyorsunuz. Orta çağdan kalma el yazmalarını da raflarında barındıran kütüphane 1936-1941 yılları arasında tamamlanmış. Tahmin edebileceğiniz gibi altında Plecnik’in imzası var. Biz kütüphanenin, tam anlamıyla içini gezemedik. Ayda bir kişisel ziyaretlere açık olduğuna dair bir duyum aldık. Vurnik House gibi bu binada Lubliyan’daki güzel detaylardan bir tanesi.
Cumhuriyet Meydanı/ Trg Republike: “Cuhuriyet Meydanı”, “Özgürlükler Meydanı” gibi meydanları, genelde kocaman bir meydana dikilmiş bir anıtla toplumsal hafızaya hizmet eden meydanlar olarak görürüm. Bu hususta yanılmadığımı burada da görmüş oldum. Karşılıklı yükselen iki sevimsiz binadan ve Slovenya Parlamento Binası’ndan oluşan meydanda yapabileceğiniz en güzel şey dümdüz yürümeye devam ederek Ulusal Galeri ve Modern Sanatlar Müzesi’ne ulaşmak.
Ulusal Tarih Müzesi/ Slovenya Ulusal Müzesi (Slovenian Museum of Natural History/ National Museum of Slovenia): Parlamento Binası’nın yanında bulunan bu iki müze aynı binada yer alıyor. İster ikisini isterseniz seçtiğiniz birini gezebilirsiniz. Biz tercihimizi Ulusal Tarih Müzesi’nden yana kullandık. Burası jeolojik ve paleontolojik öğelerin sergilendiği büyük bir müze.
Ulusal Galeri/ National Galery: Burası ise gotik, barok, klasik, romantik vb akımlarının hem Slovenya’daki temsilcilerinin eserlerine yer veren hem de Avrupa’daki diğer sanatçıların resim ve heykellerinin sergilendiği bir müze. Müze gezmeye devam etmek isterseniz buradan çıktığınız gibi Modern Sanat Müzesi/ Museum of Modern Art müzesine girebilirsiniz.
Tivoli Park: Müzelerin yoğunlaştığı bu bölge sizi aynı zamanda Tivoli Park’ın kapısına da getirmiş oluyor. Sanata doyduktan sonra Lubliyana’nın en büyük parkında uzun bir yürüyüş yapabilirsiniz. Sincapların size eşlik ettiği bu yürüyüşte, parktaki yaşlı ve görkemli ağaçlar, sonbaharda gezinin daha keyifli hale getirecektir. Tivoli Park’ın girişinde sizi karşılayan ve açık hava fotoğraf sergisini gezebileceğiniz yürüyüş parkuru da Plecnik tarafından tasarlanmış. Parkın içinde bir de hayvanat bahçesi bulunuyor ancak Kasım ve Şubat ayları arasında ziyarete kapalı.
Metelkova Mesto: Geldik, Ljubljana’nın en başına buyruk köşesine. Şehrin aynı zamanda 15 dakika yürüme mesafesi ile ulaşabileceğiniz en uzak ve nev-i şahsına münhasır noktası Metelkova, dışarıdan baktığınızda renkli duvarları, atölyeleri ile şehrin hipster noktası gibi görünse de aslında buranın hikayesi renkli duvarlarının da ötesinde. Metelkova “Occupy” hareketinin Kopenhag’daki Christiana Freetown’dan sonraki en önemli örneklerinden bir tanesi. Christiana Freetown şu an amacından sapmış olabilir, ancak Metelkova için işler böyle gitmiyor.
Burası eski bir askeri üs. Tarihine bakacak olursanız 19.yy’dan beri de bir askeri üs olarak kullanılmış. O zamanlar Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun elinde olan bölge Nazi Almanyası döneminde işgal edilmiş. Sonuç olarak, bugünkü halini almadan önce Yugoslavya ordusunun askeri üssü olarak hizmet veriyormuş. Yugoslavya’nın parçalanmasının ardından, 1991’de bağımsızlığını kazanan Slovenya’daki bir grup sanatçı ve aktivist bu kışlanın ticari bir yapıya dönüşmemesi için hükümete “rica” da bulunmuşlar ve olumlu cevap alamamışlar. Hikâye burada heyecanlı olmaya başlıyor. 1993 yılında, bu grup bölgeyi işgal etmiş ve bölgenin özerk olduğunu deklare etmişler. “Occupy” hareketinin öncülerinden sayılabilecek Metelkova örneği, şimdilik bir denge kurabilmiş gibi görünüyor.
Yöneticilerin ağzıyla söylemek gerekirse Metelkova “tolere” ediliyor. Lubliyana Belediye Başkanı, bölgeyi sivil katılım ve eleştirel düşüncenin merkezi olarak tanımlıyor. Buradaki atölyeler ya da işletmeler vergi ve kira vermiyorlar, bu anlamda bir kanunsuzluk var ancak anarşik bir bölge kesinlikle değil. Üstelik bölgeyi aç-gözlü yatırımcılardan koruyorlar. Haftada bir toplanan sanatçılar, merkez hakkında konuşup fikirlerini paylaşıyorlar. Metelkova Mesto, hakkında başlı başına yazılması gereken bir kültür merkezi. Alt kültürleri buluşturan, anarşik ve kanunsuz gibi görünen aslında öyle olmayan bir yer. Sigara verirsiniz, çikolata alırsınız. Anekdotlar bir tarafa, Direniş, popüler kültür, gençlik hareketleri, toplumsal cinsiyet vb konularda çalışıyorsanız, Metelkova’da muhakkak zaman geçirmenizi tavsiye ediyorum. Akşamları ise alternatif eğlence hayatı ile sizi bekliyor.
Metelkova’nın hemen yanı başında gezebileceğiniz iki müze daha var.
- Metelkova National Museum of Slovenia: Geçici sergilerin olduğu müzede gezerken, Slovenya’nın sosyoloji, kültürel incelemeler gibi toplum bilimde çalışmak isteyen araştırmacılar için ne kadar uygun bir ülke olduğunu anlıyorsunuz. Giriş Ücreti: €5.00
- Sloven Etnografya Müzesi/Sloven Ethnographic Museum
Lubliyana’ya kadar gelmişken ne yapıp ne edip şehirden biraz uzaklaşıp Slovenya’nın doğasının da tadına varmanızı dileriz. Biz kesinlikle bir kez daha gelip, ülkeyi gezmeye söz vererek ayrıldık bu yeşil şehirden. Bled-Bohinj ve Predjama Kalesi, Postojno Mağarası ziyaretimizin detaylarını öğrenmek için Lubliyana’ya Gelmişken: Bled-Bohinj ve Predjama-Postojna Gezi Rehberi göz atabilirsiniz.
Keyifli seyahatler
#ikigeceucgunn